Tarih 4 Şubat 2010 - Mire Chatman teste gitmek istemedi! - 30 Ocak 2010 tarihinde oynanan Antalya Büyükşehir Belediyespor - Bjk Cola Turka maçı sonrası idrar numunesi vermesi istenen Beşiktaş Cola Turkalı Mire Chatman, “Maçtan önce bir şeyler içtim, dopingli çıkabilirim” diyerek, teste girmek istemedi. Uzun süre direnen ABD’li basketbolcu, adeta zorla teste gönderildi.--------------------
Tarih 16 Şubat 2010 - Mire Chatman dopingli çıktı! - BJK Yönetim Kurulu'nun konuyla ilgili açıklaması: "Beşiktaş Cola Turka-TOFAŞ müsabakası bitiminde yapılan doping kontrolü sonrasında yasaklı madde kullandığı tespit edilen Beşiktaş Cola Turka Erkek Basketbol Takımımızın oyuncusu Mire Chatman’ın durumu, yönetim kurulu toplantımızda görüşülmüştür. Kulübümüzün bilgisi dahilinde olmayan, yasaklı madde kullandığı tespit edilen Mire Chatman, yönetim kurulumuz tarafından süresiz kadro dışı bırakılmıştır."
Tarih 11 Mart 2010 - Mire Chatman 3 ay hak mahrumiyeti cezası aldı! - Basketbol Federasyonu'ndan yapılan açıklamada, Beşiktaş Cola Turka'nın 21 Ocak tarihinde TOFAŞ Spor ile yaptığı maçın ardından gerçekleştirilen doping kontrolü sonrası yasaklı madde tespit edilen ABD'li oyuncu Mire Chatman'ı Disiplin Kurulu tarafından 3 ay hak mahrumiyeti ile cezalandırdığı bildirildi.
Tarih 22 Temmuz 2010 - Mire Chatman ile yeniden sözleşme imzalandı! - Geçen sezon yasaklı madde kullandığı için ligde 18 maç oynayabilen Amerikalı basketbolcu ile 2. yılı opsiyonlu 2 yıllık sözleşme yapıldı.
Tarih 30 Aralık 2010 - Mire Chatman kadro dışı bırakıldı! - BJK Yönetim Kurulu'nun konuyla ilgili açıklaması: "Kulübümüzün maddi tüm vecibelerini yerine getirmesine karşın, iki kez antrenmana çıkmayan ve takım içinde disiplinsiz hareketlerde bulunan Mire Chatman, süresiz olarak kadro dışı bırakılmıştır"
Tarih 5 Ocak 2011 - Ergin Ataman Beşiktaş'ta, Mire Chatman Affedildi! - Ergin Ataman'ın konuyla ilgili açıklaması : “Mire Chatman ile uzun bir toplantı yaptım. Kendisi büyük bir yanlış anlaşılma olduğunu, gerek Burak Bıyıktay gerekse de yönetim ile hiçbir probleminin olmadığını belirtti. Ben de kendisini yeniden takımın lider oyuncusu olarak takıma dahil edeceğimizi ve bundan sonra her türlü problemi bırakıp, önce iyi basketbol oynamaya, sonra da Beşiktaş’ın layık olduğu yere çıkmaya çalışacağımızı konuştuk. Kendisiyle mutabık kaldık. Mire Chatman yarınki antrenmandan itibaren takıma yeniden dahil olacak. Bizim amacımız, oyuncuları kaybetmek değil; kazanıp onlardan en yüksek verimi alabilmek. Chatman da Beşiktaş’la özdeşleşmiş bir oyuncu. Bundan sonra da aynı mücadeleyi fazlasıyla vereceğini düşünüyorum.”
Fenerbahçe Bayan Basketbol Takımı oyuncularından Diana Taurasi’nin yapılan doping testlerinin pozitif çıktığının Türkiye Basketbol Federasyonu tarafından resmen açıklanması üzerine, kulübümüz sporcu ile olan sözleşmesini feshetmiştir.
Spor kamuoyuna duyurulur,
Fenerbahçe Spor Kulübü
---------------------------
Bu utancın üzerine yatmadı Fenerbahçe...
Gerektiği gibi oyuncusunun sözleşmesini sona erdirdi (Geçmişte yıldız pivotu Kambalaya'ya da yaptığı gibi). Bir kez daha hatırlatalım, Taurasi yaşayan en büyük bayan basketbolcudur.
Bu camiada doping yapana af yoktur ve büyüklük sadece transfer yapmakla olmaz.
Fenerbahçe S.K. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fenerbahçe S.K. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Ocak 2011 Cuma
30 Ağustos 2010 Pazartesi
Original Clup Kadıköy
Hani her hobisi olanın bu doğrultuda bir Nirvana'sı vardır ya. Ne bileyim, ben yapmasam da, dağcılıkla uğraşan birinin hep tırmanmak istediği bir tepe olur düşlerinde. Ya da kayak yapan birinin hep kaymak istediği bir pist.İşte kenarından köşesinden iki futbol deplasmanına gitmiş adamın hayalidir Yunanistan deplasmanı...
Malum, bu son PAOK maçına kadar Türk Taraftarları hiç Yunanistan'a gidemiyordu. Bu maç ile bir başlangıç verildi (iyi mi oldu kötü mü tartışılır!). Kuranın çekilmesiyle beraber kafamızdaki bütün taşları yerlerine oturttuk. Hazır can arkadaşımız Atina'lı Seda'nın (Roma'lı Perihan gibi oldu ama idare edin)içten davetlerini de alayazıyorken, bu fırsatı kaçırmayalım dedik...
Vize hakkına nail olmak! aşamasında yaşadıklarımızı uzun uzadıya yazmayalım. Zaten herkesin kenarından köşesinden bildiği mevzular bunlar. Herşeyi planlayıp Perşembe sabahı tribün arkadaşlarımla Selanik'e gidecek otobüse konuşlandığımızda kafamızda bazı sıkıntılar vardı haliyle. Uzun uzun cümleler kurmaya üşendiğimden, malum bayağı uzun zamandır da yazmıyorum, gene madde madde gidelim.
* 2 maçtaki de Fenerbahçe taraftarı profili kendi takımımdan soğumama sebep oldu. Gs ve Bjk nin avrupa kupalarındaki rakiplerini desteklemenin ülkemde ayıp olmasıdır aslında bu patavatsızlığın temeli. Klup maçlarında ne milliyetçiliği ulan! Yunanistan'a savaşa gider gibi giden, Türkiye'deki maçı milli maça çeviren, tribünde anıra anıra kuran okuyup tezahurat yapmaya çalışan, abuk subuk Atatürk pankartları hazırlayan sonra Yunanlılar içeri sokmayınca mazLumu oynayan ve 2 maçta da yaratıcılık adına hiçbir şey yapmayıp (tribün jargonunda mantara bağlayan)nasıl taraftar olunur dersi alan profilden bahsediyorum.
* Selanik güzel ve sevimli bir yer. Çok az vakit geçirdim ama, ne kadar kassan da, öyle ağzını açık bırakacak bir atraksiyonu yok gibi. Maçtan sonra, niş tribün ortamımı kaçarayak terketmeme müteakip, binlerce PAOK lu kardeşimizin arasında beni Atina'ya götürecek değerli AEK'li arkadaşlarımı beklerken Yusuf Yusuf atmadım değil hani. Tam bana karşı bakışlar değişiyorken bir el çekti beni kalabalığın arasından. Hani yıllar sonra sorsalar Selanik'in nesini bilirsin diye, herhalde o ışıklı dörtyol ağzını söylerim. Bir de beni kurtaran o irice arkadaşı. Neyse bir şekil Atina'ya yola koyulduk otobandan... Yanındakiler kimdi derseniz cevabım yok...(bu Yunan isimleri uzun ve zor, hatırlamıyorum...)
* Maç sonu tribünü terketmem de ayrı bir meseleydi. Normalde polis, milliyetçilik damarı tavan yapmış bizi stadda alıkoyacaktı. Baktım bitime 2 dakika kala İzmir'den gelen yaşlı amca ve teyzemiz stadı terkediyor, aynen yanaştım yanlarına. Polis beni Selanik'teki kayınço zannetmiş olsa gerek, benim de onlarla çıkmama izin verdi. Sonra çocukları aradım ve bir önceki maddede yazdıklarım...
* Atina'yı 3 gün kadar gezme şansım oldu. Her gidenin söylediği gibi öyle fazla numarası olan bir yer değil. Geçen sene yaşanan büyük isyanın etkileri hala gözüküyor. Sokaklarında Türkiye'den sonra bu kadar polis olan başka bir ülke görmedim. Bizim Seda'nın Atina Günleri ise stressiz ve güzel gözüküyor. İyi insanlar, rahat ortam ve durağan bir yaşam. Bana sıkıcı gelir belki ama o seçtiği hayattan mutlu gibi.Bizim tribünün %90 ından daha delikanlı AEK'li bir kocası var (Makis! onun adını biliyorum Neden? kısa çünkü...). Eğer bu satırları okursa ona bir şey itiraf edeceğim:
Seda, Makis'e havalimanı yolunda Makedonya mevzusunu bilerek açtım. Hani anarşist söylemlerle bizim tribünü biraz milliyetçilikle itham etti ya...(haklıydı orası ayrı mevzu)..herkesin milliyetçilik damarının tutacağı bir mevzu var hattızatında...biz birbirimizi bilelim yeter..ayrıca teşekkürler...
* Bu AEK Original'dan arkadaşların beni Atina'da Küçükarmutlu muadili mekanlara götürmeleri unutulmazdı. İddia ediyorum oralara giren yegane Türk turistlerden biriyimdir. Daha ayrıntılı yazmayayım zira sevmiyorlar bu internet ortamlarını. Ayıp olmasın efem...
* OOOO AEKara, exo trelaaaa.....
8 Haziran 2010 Salı
Büyüklük..?

Aşağıdaki yazıya verilemeyecek cevaptır büyüklük.
Mesela Bir Galatasaray'lı bu yazıyı okuyunca "ehühühü bizim de UEFA kupamız var ama" der. Aradan 10 yıl geçse de konuşacak başka bir şeyi kalmamıştır çünkü...
Veya bir BJK'li bu yazıya nasıl cevap verebilir "ekiekieki..ama siz timsah dansı yaptınız laaaaan!!" çünkü onunda Çarşı'sından başka bir şeyi kalmamıştır.
Büyüklük bu yazı okunduğu zaman kursağa takılan şeydir..Başka takım taraftarlarının kendilerine itiraf etmekten korktukları şey, işte tam o yutkunmanın içerisinde saklıdır. Yutkunduktan sonra söylenecek şeyler aslında hep taca çıkar..
İşte bu yüzden Tek Büyük Fenerbahçe'dir...İtiraf etmekten imtina edenlerin suratına, bu gerçeği daha çook uzun yıllar vurmaya devam edecektir bu camia.
Fenerli bir dosttan Hasan Cemal'e
MAHFİ
EĞİLMEZ
Ekonomi
06/06/2010
mahfie@gmail.com
Ligin son maçı öncesinde yazdığı yazıda Fenerbahçe’nin Trabzonspor’u yenerek lig şampiyonu olacağı beklentisi içinde olduğunu ve o nedenle üzüldüğünü dile getiren sevgili Hasan Cemal, Fenerbahçe şampiyonluğu kaçırınca bu kez Fenerli dostları için üzüldüğünü anlatan bir yazı yazdı. Hemen yanıt yazacaktım ama daha bizim için sezon bitmemişti, hala kovaladığımız erkek basketbol ligi şampiyonluğu vardı, onu da bekleyip öyle yazmaya karar verince ara uzadı. Ama ne yapalım biz Hasan Cemal gibi sezonu iki ay önceden kapatıp kenarda duramıyoruz. Aslında bu anlamda Fenerbahçe taraftarı olmamak büyük bir avantaj sağlıyor insana. Uğraşı alanın daha sınırlı, sezonu erkenden kapatıyorsun, baktın kendi takımında iş yok başka takımları tutuyorsun, alternatif çok yani. Oysa Fenerliysen basketbolu, voleybolu, atletizmi kadınları erkekleri derken sezon bitmek bilmiyor, ayrıca her alanda final oynadığın için başka takımları tutmak gibi alternatiflere de sahip değilsin.
En popüler üç spor dalı olan futbol, basketbol, voleybolda erkekler ve kadınlarda 2009-2010 sezonunda uğrunda mücadele edilen Türkiye lig şampiyonluğu kupası ve Türkiye kupası toplamının sayısı on. Fenerbahçe altı kupa, Bursaspor, Trabzonspor, Efes Pilsen, Galatasaray ve Ziraat Bankası birer kupa aldı. Bu sonuçlara göre Fenerbahçe bu beş dalın dördünde Türkiye şampiyonu olarak ve futbolda da Türkiye ligi ikincisi olarak Avrupa şampiyonlar ligine gidiyor. (Fenerbahçe taraftarı takımlarının her branşta şampiyon olmasına o kadar alıştı ki şampiyonluğu kaybettiği maçtan sonra futbolda da şampiyon olduk sanarak kutlamaya kadar vardırdı işi.) Bursaspor futbolda, Efes Pilsen erkek basketbolda (Fenerbahçe’nin ardından lig ikincisi olduğu için), Galatasaray bayanlar basketbolda (Fenerbahçe’nin ardından lig ikincisi olduğu için), Vakıfbank Güneş Sigorta TT (Fenerbahçe Acıbadem’in ardından lig ikincisi olduğu için), Eczacıbaşı Zentiva (üçüncü olduğu ve wild kart uygulamasından yararlandığı için) Avrupa şampiyonlar ligine gidiyor.
Yani Fenerbahçe futbol, basketbol ve voleybolda erkekler ve kadınlar branşları olmak üzere 5 dalın 4’ünde Avrupa şampiyonlar ligine doğrudan giderek bir Avrupa rekoru kırıyor. Futbolda da elemeleri geçerse Avrupa şampiyonlar ligine gidecek. Bu başarıya en yakın spor kulüpleri Barcelona, Real Madrid, CSKA Moskova olmuş şimdiye kadar. İlk ikisi iki alanda (futbol ve erkek basketbol) CSKA Moskova ise bayan basketbol da dahil olmak üzere üç alanda Avrupa şampiyonlar ligine katılmış.
Bu yıl Fenerbahçe ile Galatasaray bu beş dalda 19 kez karşılaşmış bulunuyor. Galatasaray, Fenerbahçe’ye karşı tek galibiyeti bayan basketbolda kazandı. Geri kalan 18 maçı, futbolu, basketbolu, voleybolu, kadını erkeği demeden Fenerbahçe kazandı. Fenerliler internette diyorlar ki: “Bildiğiniz bir oyun varsa söyleyin onu oynayalım.”
Galatasaraylılar, Fenerbahçe’nin rakibine göre bazen Trabzon’u, bazen Eczacıbaşı’nı, bazen Güneş Sigorta’yı bazen Efes Pilsen’i bazen Ziraat Banka’sını tuttular. Sevgili Hasan Cemal yazısında diyor ki “Ben o akşam Galatasaray maçını değil, Fener maçını seyrettim.” Normaldir çünkü çoğu Galatasaraylı, kendi takımını bırakıp son üç haftada Fenerin maçlarını seyretti ve karşı takımı tuttu. Bir Fenerbahçe taraftarı internette yazıyor: “Dünyada en şanslı taraftar final maçlarında kendi takımını tutabilen taraftardır.”
İşte böyle sevgili Hasan Cemal, senin “Fenerli dostlarım için üzüldüm” dediğinde aslında takımının bütün bir yıl Fenere karşı her dalda kaybetmesinin verdiği üzüntüden bir nebze olsun kurtulduğun için sevindiğini biliyorum. Öyle olduğunu bilmesem derdim ki: Sana ne hocam Fenerbahçe’den? Bırak ona biz üzülelim ya da sevinelim, sen kendi tuttuğun spor kulübünün haline bak.
1 Mart 2010 Pazartesi
İşte Biz "O" Gün Tükeneceğiz
Halef ve saleflerimi göz önünde bulundurduğumda en şanssız Fenerbahçe'li nesile ait olduğumu söleyebilirim.Ortaokul ve lise yıllarım boyunca, bu takımın yaşayabileceği her türlü çapsızlığa şahit oldum.Her zaman fanatik biri olarak bilindiğimden bütün hayatım; başkalarının başarılarını dinlemekle, millete laf yetiştirmekle, için için kendimi yemekle geçti. Pişman mıyım? tabi ki hayır..değişmedik geliştik, uslanmadık uzlaştık. Böyle gelmiş böyle gider...
Takımın tarihinde kara bir leke olarak anılacak 90 lı yıllarda major problemler belliydi.Tesislerin ve stadın yetersizliği, günü kurtarmaya yönelik transferler, maddi imkansızlıklar, şovmen yöneticiler vs...Evet, her zaman "zengin takım" olarak adlandırılan Fenerbahçe 90 lı yıllarda sefilleri oynuyordu.
Sonra bir adam geldi, bütün Türkiye'yi karşısına almak pahasına bir şeyleri değiştirmeye çalıştı.Camiayı, 2-3 tane çapsız müteahhitin eline bakmaktan kurtardı. İstifa kolpaları dışında söylemleri hiç değişmedi. Kimseye eywallah etmeden, kimseyle ittifak etmeden, kimseyle baş başa yemek yiyip şampiyonluk kupa taksimatı yapmadan 12 yılı devirdi.
Özellikle son 3 yıla baktığımızda, problemin 90 lı yıllarda olduğu gibi imkansızlıklar olmadığı açık. Fenerbahçe,bütün o parıltılı şaşanın içerisinde,içi çekilmiş gibi futbol oynuyor. Despot ve dikta yönetim tarzı, özellikle yerli futbolcuların müthiş bir stres altında top oynamasına sebep oluyor.
Arkadaşlarımdan tepki görmek uğruna yılladır savunduğum bir şey var. Bir takım star oyuncusunun mantelitesine göre top oynar. 2 golle sezonun kurtarıldığı, emek hırsızlığının cezasız olduğu, umarsamazlığın olgunluk, ruhsuzluğun soğukkanlılık olarak algılandığı bir takımda genç bir oyuncuya nasıl mücadele ruhu aşılayabilirsin. Ben ne kadar koşarsam koşayım ıslıklanacağım, ama 2 gol atsam kral olurum mantığı 5 senedir bu takımı mahvetti.
Emre 18 li yaşlarında Hagi gibi hırslı birisinin değilde "O" nun yanında yetişseydi böyle kendini parçalar mıydı!
Guiza,Kezman kazmaydı da Anelka'da mı öyleydi???
Bu takımdan her giden golcü "O" nun pas seçimlerinde taraflı davrandığını söylemedi mi?
Oğuz Çetin'in çetesi bu takıma 10 sene kaybettirdi...aynı filmin tekrar oynandığını görmek için bu kadar mı kör olmak lazım....
uzun lafın kısası..bu takımda her şey değişiyor...ama 2 kişi değişmiyor...Biri camiayı biri takımı yönetiyor...
bu 2 kişi gitmeden takımdan bir şey beklemek hayaldir...bu takımın daha demokrat bir yönetime, daha "adam" bir kaptana ihtiyacı var...Gerisi yalandır
Aksini düşünen de, bu saatten sonra benim için İhanettedir..
Takımın tarihinde kara bir leke olarak anılacak 90 lı yıllarda major problemler belliydi.Tesislerin ve stadın yetersizliği, günü kurtarmaya yönelik transferler, maddi imkansızlıklar, şovmen yöneticiler vs...Evet, her zaman "zengin takım" olarak adlandırılan Fenerbahçe 90 lı yıllarda sefilleri oynuyordu.
Sonra bir adam geldi, bütün Türkiye'yi karşısına almak pahasına bir şeyleri değiştirmeye çalıştı.Camiayı, 2-3 tane çapsız müteahhitin eline bakmaktan kurtardı. İstifa kolpaları dışında söylemleri hiç değişmedi. Kimseye eywallah etmeden, kimseyle ittifak etmeden, kimseyle baş başa yemek yiyip şampiyonluk kupa taksimatı yapmadan 12 yılı devirdi.
Özellikle son 3 yıla baktığımızda, problemin 90 lı yıllarda olduğu gibi imkansızlıklar olmadığı açık. Fenerbahçe,bütün o parıltılı şaşanın içerisinde,içi çekilmiş gibi futbol oynuyor. Despot ve dikta yönetim tarzı, özellikle yerli futbolcuların müthiş bir stres altında top oynamasına sebep oluyor.
Arkadaşlarımdan tepki görmek uğruna yılladır savunduğum bir şey var. Bir takım star oyuncusunun mantelitesine göre top oynar. 2 golle sezonun kurtarıldığı, emek hırsızlığının cezasız olduğu, umarsamazlığın olgunluk, ruhsuzluğun soğukkanlılık olarak algılandığı bir takımda genç bir oyuncuya nasıl mücadele ruhu aşılayabilirsin. Ben ne kadar koşarsam koşayım ıslıklanacağım, ama 2 gol atsam kral olurum mantığı 5 senedir bu takımı mahvetti.
Emre 18 li yaşlarında Hagi gibi hırslı birisinin değilde "O" nun yanında yetişseydi böyle kendini parçalar mıydı!
Guiza,Kezman kazmaydı da Anelka'da mı öyleydi???
Bu takımdan her giden golcü "O" nun pas seçimlerinde taraflı davrandığını söylemedi mi?
Oğuz Çetin'in çetesi bu takıma 10 sene kaybettirdi...aynı filmin tekrar oynandığını görmek için bu kadar mı kör olmak lazım....
uzun lafın kısası..bu takımda her şey değişiyor...ama 2 kişi değişmiyor...Biri camiayı biri takımı yönetiyor...
bu 2 kişi gitmeden takımdan bir şey beklemek hayaldir...bu takımın daha demokrat bir yönetime, daha "adam" bir kaptana ihtiyacı var...Gerisi yalandır
Aksini düşünen de, bu saatten sonra benim için İhanettedir..
31 Aralık 2009 Perşembe
Kendiniz de İnanamadınız Zaar...

Milliyet gazetesinden alıntı:
FENERBAHÇE UNUTULMAZ!
Beşiktaşlı futbolcular kulübün resmi sitesinde ilk yarıyı bir anketle değerlendirdi.
Siyah-beyazlıların resmi sitesi tarafından sorulan sorulara yanıt veren futbolcular, Fenerbahçe galibiyetini unutamadıklarını ifade ettiler.
Anket sonuçları şöyle:
‘En fazla sevindiğiniz maç’
İbrahim Toraman: Man. United
Tomas Sivok: Fenerbahçe
Filip Holosko: Fenerbahçe
Yusuf Şimşek: Fenerbahçe
İsmail Köybaşı: Fenerbahçe
Ekrem Dağ: Fenerbahçe
Necip Uysal: Fenerbahçe
Nihat Kahveci: Fenerbahçe
Rıdvan Şimşek: Fenerbahçe
Serdar Özkan: Fenerbahçe
Hakan Arıkan: Fenerbahçe
Michael Fink: Fenerbahçe
Erkan Zengin: Fenerbahçe
Korcan Çelikay: Man. United
Sen git MU yu kendi sahasında yen,Trabzon deplasmanında dünya tarihinin göremeyeceği bir bal ile kazan, sonra soruya böyle cevap ver. Hadi diğerlerinin cahilliğine veriyorum da, Nihat'ın bu taklaya gelmemesi lazımdı.
Böyle şeyler Fenerbahçelilerin ruhunu okşasa da, rakibimizin Beşiktaşspor olma yolundaki taviz vermez tarzı başta King Jeremy olmak üzere, tüm Beşiktaş taraftarları adına üzülmeme neden oluyor.
bu da 2009 yılının BJK ye son dokundurmasıdır:)
Yeni yılınız kutlu olsun...
6 Eylül 2009 Pazar
3 Ağustos 2009 Pazartesi
Hakedilmeyen Final, Tövbe Bozan Maç ve Nihayet Kupa...

Herhalde Atatürk Olimpiyat Stadı tecrübesi yaşayan bir çok futbolsever, bir daha o kahrı belaya uğramayacağına dair yeminler etmiştir.
Bizim de gidişimiz anlık bir kararla oldu aslında. Üzerinde biraz daha düşünseydik muhtemelen vazgeçecektik gitmekten. İnternetten biletler bir anda alınınca kendimizi pazar sabahı sarı lacivertler içinde bulduk.
Otopark sticker'i(ne demekse!) bitmişti, ama bir risk alıp gittik stadyuma. Ne de olsa burası Türkiye, Cialdi'nin kıtlık ilkesi varsa bizim de karaborsacılarımız var!
Neyse ki fazla zorlanmadan girdik stada. Tabi Biletix'in yaşattığı rezaletler başlı başına bir yazı konusudur o ayrı.
Stada girer girmez Vip tribününe atlamamız, devre arasında protokole inip açık büfe yemeklerden tatmamız, hatta aldığımız kadeh şaraplar ve biralarla tribünde gayet Dolce Vita bir temaşa içerisinde olmamız, daha kupayı kaldırmadan bizi mutlu etmeye yetti. Şaka maka bu maçı elimde şarap kadehiyle Alex penaltısı izlediğim maç olarak tarihe not düşüyorum. Hatta Nuri'nin açık büfeden yemek tırtıklarken Mahmut Özgener ile göz göze gelmesi var ki..Adam muhtemelen bizi bu stada mahkum etmişliğin mahcubiyetiyle bir şey söyleyemedi. Yoksa Allah muhafaza aynı hareketi Saraçoğlu'nda yaparken Aziz'e yakalansan bir daha seni Kadıköy sınırları içerisine sokturmaz.
Herşeye rağmen saat 12:30 gibi Bostancı'daki evimde oldum ki, bu o saatte biten bir Olimpiyat Stadı maçı için gayet makul. Sahi bu maç neden Pazar günü oynandı? Cumartesi oynansa daha mı az adam gelirdi ki...Zaten tribünlerin yarısı Almancılarla doluydu, onlara her gün Pazar (Morrissey is God!!!)
Maça gelecek olursak:
* Bjk şampiyonluk fiyakası ile sahaya çıktı, amaç: ilk dakikalarda önde basayım araya bir tane sıkıştırayımdı. Bu Fenerbahçe'ye karşı geçmiş yıllarda çok tutan bir taktik olsa da bu sefer işe yaramadı ve oyun dengelendi.
*Bjk klasik bir Denizli takımı...orta sahada sıkı adam markajı yaptıran kaç TD kaldı acaba modern futbolda? Eğer biraz daha yaratıcı olmazlarsa içerideki maçlarda çok sıkıntı çekerler, ama BJK nin CL deki geçmiş başırısızlıkları yaşamayacağınıu düşünüyorum.
*Bize Alexbahçe derlerdi, Bjk de Yusuftaş olmuş! Denizli, transfer ihtiyacını yöneticilerinin gözüne sokmak için Fener'in başına en büyük bela olan adamı çıkartıp bitmiş Nihat'ı aldı oyuna. Senin bu yaptığını Aragones yapmaz diye hesap sorarlar vallahi.
*Yeni Brezilya'lı transferler için konuşmak erken. Sorumluluk almaları için zamana ihtiyaçları var.
*Bir şey açık ki bu takım Kazım'la Deivid'le bir yere gidemez. Tez elden tempolu bir Mehmet Topuz'un takıma monte edilmesi lazım.
*Alex rezil oynadığı bir maçta maçın adamı seçildi ya..bu adama "uyurgezer dahi" diyenler doğru söylemiş. Hem uyuyor hem uyutuyor, ama gemisini de yürütüyor.
Sabah boğazda kahvaltı, öğlen DVD keyfi, akşamüstü Kanatçı Haydar, gece de kupa ...Allah İngilizlerden razı olsun diyor ve Selami Şahin'den Fenerbahçe ve futbol için dinliyoruz:
Sen yoksan herşey eksik, sen varsan herşey tamam. Neyim varsa alıp götürsünler benden, paylaşmaya hazırım inan. Yalnız seni paylaşamam.....
9 Temmuz 2009 Perşembe
Altay'ın Tarihinde Böyle Bir şey Var mı Acaba!?

*Büyük kurtarıcımız MUSTAFA KEMAL'in Kurtuluş Savaşı sonrasında İMALAT-I HARBİYE Genel Müdürlüğünü ve Kulübümüzü ziyaretleri sırasında yaptıkları sohbetten esinlenerek renklerimiz SARI - LACİVERT olarak benimsenmiş ve kabul görmüştü
Ziyaretleri sırasında fabrika Müdür ve yetkililerinden bilgi alan Büyük Önder MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'e istirahatleri sırasında mevsim meyvelerinden iri taneli Ankara'nın ünlü misket üzümü ile kavun ikram edilmişti. Büyük Önder bu ikramdan çok hoşnut kalmıştı. Kendisinin yaptığı tanımlamada "Üzüm Glikoz bakımından en zengin meyve türüdür. Kişiye güç ve kuvvet verir ve değişik türleri vardır. En önemlisi Ankara da bolca yetişen iri taneli lacivert renkli misket üzümüdür. Misketin lacivert rengi güç ve kuvvet simgesidir. Kavun kabakgiller familyasındandır. Güzel kokulu, tatlı ve sıvı bir meyve türüdür. Sarı, yeşil ve pembeye kaçan renkli çeşidi vardır. Sarı renk, hırs ve başarının simgesidir. Kişi başarı sonrası bundan büyük gurur duyar.) TİCİ'nin boykot kararı sonrası yapılan toplantıda İbrahim SOMÇELİK te bulunuyordu. Renk arayışı sırasında birden bu olay aklına gelmiş ve SARI - LACİVERT renkleri ortaya atmıştı. Bu renkler toplantıda oybirliği ile kabul edildi. SARI : KAZANMA HIRSI ve BAŞARI. LACİVERT : KUVVET ve GÜÇ
Ziyaretleri sırasında fabrika Müdür ve yetkililerinden bilgi alan Büyük Önder MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'e istirahatleri sırasında mevsim meyvelerinden iri taneli Ankara'nın ünlü misket üzümü ile kavun ikram edilmişti. Büyük Önder bu ikramdan çok hoşnut kalmıştı. Kendisinin yaptığı tanımlamada "Üzüm Glikoz bakımından en zengin meyve türüdür. Kişiye güç ve kuvvet verir ve değişik türleri vardır. En önemlisi Ankara da bolca yetişen iri taneli lacivert renkli misket üzümüdür. Misketin lacivert rengi güç ve kuvvet simgesidir. Kavun kabakgiller familyasındandır. Güzel kokulu, tatlı ve sıvı bir meyve türüdür. Sarı, yeşil ve pembeye kaçan renkli çeşidi vardır. Sarı renk, hırs ve başarının simgesidir. Kişi başarı sonrası bundan büyük gurur duyar.) TİCİ'nin boykot kararı sonrası yapılan toplantıda İbrahim SOMÇELİK te bulunuyordu. Renk arayışı sırasında birden bu olay aklına gelmiş ve SARI - LACİVERT renkleri ortaya atmıştı. Bu renkler toplantıda oybirliği ile kabul edildi. SARI : KAZANMA HIRSI ve BAŞARI. LACİVERT : KUVVET ve GÜÇ
* MKE Ankaragücü Resmi Web Sitesinden.
Ne Kadar zorlama tasvirler...bilinen gerçekleri söylemekten imtina etmek insanı böyle komik duruma düşürür işte...gerçi bu komik duruma düşen tek takım Ankaragücü değil ya neyse...
Yeri gelmişken söylemekte fayda var. Fenerbahçe Spor Klubü, müzesinde duran fotoğraftaki belgeyi Anıtkabir müzesine bağışlamalıdır. Orada Atatürk'ün el yazmalarının yanında sergilenmeyi hak ediyor çünkü. Atatürk'ün spor tutkusu diye bir köşe açılır,koyacak daha iyi bir belgesi olanlar için de yanına boş bir yer ayarlanır elbet:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)