10 Haziran 2010 Perşembe

Delikanlının Galaksi Rehberi #4


Ey oğul:

*Delikanlı adam konuşurken karşısındaki adamın orasına burasına dokunmaz. Tik mahiyetinde omuzuna vurmaz.Kimseye el şakası yapmaz. Sokakta, kankası da olsa, hiçbir erkekle birbirine sarılarak yürümez. Unutma, 2008 Avrupa Şampiyonasındaki Hırvatistan maçından önce, rakip ülke gazeteleri, vatandaşlarını "maç öncesinde sarmaş dolaş gördüğünüz Türk'leri gay sanmayın bu onların kültürü" diyerekten uyarmıştı. İşte bu satırların yazarının milli gururu, çuval geçirme olayında bile bu kadar zedelenmemişti Sayın Fecaat severler.... Türk Budun ertin ökün!

*Bir hatun kişiyle; gelecek planları, hayatta ne yapmak istiyoruz, nasıl bir işimiz olsun diye geyik çevirken eğer :"Ben bir cafe açma istiyorum, ufak bir şey olsa da olur, bu konuda kendime güveniyorum, düşünsene sadece arkadaşlarım bile gelse yeter" tarzı laflar duymazsan o kızı anında terket. Unutma ki bu topraklarda yaşayan her dişinin bir cafe açma kolpası vardır ve daha açabilene rastlanmamıştır. Bunu itiraf etmeyen ya yalancıdır, ya başka beklentileri vardır. Bir kız hayatta en çok onun ne kadar güzel cafe işletmecisi olabileceğin söylenmesinden hoşlanır. Baktın ilişki boka sarıyor ver "Ya sen bu pasta kek işinde çok iyisin bence bunu genişletmelisin"'i olmadı mı? ver " ya senin insan ilişkilerin çok iyi daha sosyal bir iş yapmalısın"'ı o da mı olmadı!? ver "Senin muthiş bir organizasyon yeteneğin var bunu değerlendirmelisin"'i ....bu cendereden çıkabilecek bayan olamaz...

*Delikanlı adam, hiç bir surette, iç çamaşırlarını etrafa teşhir etmez. İç çamasırı namahremdir, lastik kısmındaki markayı millete gösterip hava atıcam diye şaklabanlık yapmanın alemi yoktur. Sonuçta don dediğin; son damlanın emildiği, istenmeyen ereksiyonların berteraf edildiği, dengesiz yükün absorbe edildiği, işlevsel bir bez parçasıdır. Ona başka anlamlar yüklemek efemineliğe kayar. Hattı zatında ""aa çocuğa bak CK boxer giyiyooo" diyip meşke gelen, varsa, hatun kişilerin de ekseriyetle zeka seviyesi aşikardır.

* Unutma, bu hayat insanlığı, eşitliği, kardeşliği anlayabilen kişilere yakışır. Her ne olursa olsun: "Abi Hitler haklıymış, tamam milleti sabun yapmış ama bir sebebi varmış", "Adam çalıyor ama iş de yapıyor", "Ben azınlıkların hakkına saygılıyım ama...." tarzı cümleler kuran kafaları etrafından uzak tut. Katilleri yüceltenler suç ortaklarıdır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın...

* Delikanlı adam sağda solda çok kitap okuduğuyla övünen şahısları izlemeye alır. Kitap dediğin "Aşk" romanıysa veya kolpadan derin devlet araştırmalarıysa, o şahsı kaale almaz. Her ortamda bozar. Hayatı boyunca bir Rus Klasiği okumamış adama cahil muamelesi yapar. Beyaz Serinin 2000 li yıllar versiyonunu okumak insana ne kazandırır, o da başka bir araştırma konusudur.

* Delikanlı adam konuşurken "atıyorum", "sallıyorum" tarzı ibareler kullanan kişilere sert yapar. Hele ellerini şu an tarif etmek istemediğim şekile sokup " tırnak içinde söylüyorum" tarzı mevzu destekleyici sortiler yapana mesafe koyar. Türkçe'nin, cümlelerin yan anlamını konuşma dilinde ifade etmekte yetersiz kaldığı malumdur. Fakat bu bile abesle iştigali haklı çıkarmaz. İki cümle fazladan konuşursun o anlamı sağlarsın...adamı deli etmeyin...

*Hadi olmaz ya...Cafe işi tutmadı mı...ver halka ilişkiler veya reklamcılık gazını...!! olmazsa kapatıyorum bu blogu...daha ne diyeyim sana...

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur...

8 Haziran 2010 Salı

Büyüklük..?


Aşağıdaki yazıya verilemeyecek cevaptır büyüklük.

Mesela Bir Galatasaray'lı bu yazıyı okuyunca "ehühühü bizim de UEFA kupamız var ama" der. Aradan 10 yıl geçse de konuşacak başka bir şeyi kalmamıştır çünkü...

Veya bir BJK'li bu yazıya nasıl cevap verebilir "ekiekieki..ama siz timsah dansı yaptınız laaaaan!!" çünkü onunda Çarşı'sından başka bir şeyi kalmamıştır.
Büyüklük bu yazı okunduğu zaman kursağa takılan şeydir..Başka takım taraftarlarının kendilerine itiraf etmekten korktukları şey, işte tam o yutkunmanın içerisinde saklıdır. Yutkunduktan sonra söylenecek şeyler aslında hep taca çıkar..

İşte bu yüzden Tek Büyük Fenerbahçe'dir...İtiraf etmekten imtina edenlerin suratına, bu gerçeği daha çook uzun yıllar vurmaya devam edecektir bu camia.





Fenerli bir dosttan Hasan Cemal'e


MAHFİ
EĞİLMEZ

Ekonomi

06/06/2010

mahfie@gmail.com
Ligin son maçı öncesinde yazdığı yazıda Fenerbahçe’nin Trabzonspor’u yenerek lig şampiyonu olacağı beklentisi içinde olduğunu ve o nedenle üzüldüğünü dile getiren sevgili Hasan Cemal, Fenerbahçe şampiyonluğu kaçırınca bu kez Fenerli dostları için üzüldüğünü anlatan bir yazı yazdı. Hemen yanıt yazacaktım ama daha bizim için sezon bitmemişti, hala kovaladığımız erkek basketbol ligi şampiyonluğu vardı, onu da bekleyip öyle yazmaya karar verince ara uzadı. Ama ne yapalım biz Hasan Cemal gibi sezonu iki ay önceden kapatıp kenarda duramıyoruz. Aslında bu anlamda Fenerbahçe taraftarı olmamak büyük bir avantaj sağlıyor insana. Uğraşı alanın daha sınırlı, sezonu erkenden kapatıyorsun, baktın kendi takımında iş yok başka takımları tutuyorsun, alternatif çok yani. Oysa Fenerliysen basketbolu, voleybolu, atletizmi kadınları erkekleri derken sezon bitmek bilmiyor, ayrıca her alanda final oynadığın için başka takımları tutmak gibi alternatiflere de sahip değilsin.

En popüler üç spor dalı olan futbol, basketbol, voleybolda erkekler ve kadınlarda 2009-2010 sezonunda uğrunda mücadele edilen Türkiye lig şampiyonluğu kupası ve Türkiye kupası toplamının sayısı on. Fenerbahçe altı kupa, Bursaspor, Trabzonspor, Efes Pilsen, Galatasaray ve Ziraat Bankası birer kupa aldı. Bu sonuçlara göre Fenerbahçe bu beş dalın dördünde Türkiye şampiyonu olarak ve futbolda da Türkiye ligi ikincisi olarak Avrupa şampiyonlar ligine gidiyor. (Fenerbahçe taraftarı takımlarının her branşta şampiyon olmasına o kadar alıştı ki şampiyonluğu kaybettiği maçtan sonra futbolda da şampiyon olduk sanarak kutlamaya kadar vardırdı işi.) Bursaspor futbolda, Efes Pilsen erkek basketbolda (Fenerbahçe’nin ardından lig ikincisi olduğu için), Galatasaray bayanlar basketbolda (Fenerbahçe’nin ardından lig ikincisi olduğu için), Vakıfbank Güneş Sigorta TT (Fenerbahçe Acıbadem’in ardından lig ikincisi olduğu için), Eczacıbaşı Zentiva (üçüncü olduğu ve wild kart uygulamasından yararlandığı için) Avrupa şampiyonlar ligine gidiyor.

Yani Fenerbahçe futbol, basketbol ve voleybolda erkekler ve kadınlar branşları olmak üzere 5 dalın 4’ünde Avrupa şampiyonlar ligine doğrudan giderek bir Avrupa rekoru kırıyor. Futbolda da elemeleri geçerse Avrupa şampiyonlar ligine gidecek. Bu başarıya en yakın spor kulüpleri Barcelona, Real Madrid, CSKA Moskova olmuş şimdiye kadar. İlk ikisi iki alanda (futbol ve erkek basketbol) CSKA Moskova ise bayan basketbol da dahil olmak üzere üç alanda Avrupa şampiyonlar ligine katılmış.

Bu yıl Fenerbahçe ile Galatasaray bu beş dalda 19 kez karşılaşmış bulunuyor. Galatasaray, Fenerbahçe’ye karşı tek galibiyeti bayan basketbolda kazandı. Geri kalan 18 maçı, futbolu, basketbolu, voleybolu, kadını erkeği demeden Fenerbahçe kazandı. Fenerliler internette diyorlar ki: “Bildiğiniz bir oyun varsa söyleyin onu oynayalım.”

Galatasaraylılar, Fenerbahçe’nin rakibine göre bazen Trabzon’u, bazen Eczacıbaşı’nı, bazen Güneş Sigorta’yı bazen Efes Pilsen’i bazen Ziraat Banka’sını tuttular. Sevgili Hasan Cemal yazısında diyor ki “Ben o akşam Galatasaray maçını değil, Fener maçını seyrettim.” Normaldir çünkü çoğu Galatasaraylı, kendi takımını bırakıp son üç haftada Fenerin maçlarını seyretti ve karşı takımı tuttu. Bir Fenerbahçe taraftarı internette yazıyor: “Dünyada en şanslı taraftar final maçlarında kendi takımını tutabilen taraftardır.”
İşte böyle sevgili Hasan Cemal, senin “Fenerli dostlarım için üzüldüm” dediğinde aslında takımının bütün bir yıl Fenere karşı her dalda kaybetmesinin verdiği üzüntüden bir nebze olsun kurtulduğun için sevindiğini biliyorum. Öyle olduğunu bilmesem derdim ki: Sana ne hocam Fenerbahçe’den? Bırak ona biz üzülelim ya da sevinelim, sen kendi tuttuğun spor kulübünün haline bak.

2 Haziran 2010 Çarşamba

İdare Edin...



Benim adım Alfonso, Brezilya'da yaşıyorum....İdare edin...
Burdan bakınca ülkenizin güneydoğusunda işgal atındaki Kürdistan'ı görüyorum...idare edin..
Bu insanların kendi devletlerini kurmasına izin vermiyorsunuz. Yıllarca onları baskı ile sindirmeye çalıştınız....İdare edin...
Onların bağımsızlık savaşçıları terorist olarak adlandırıyorsunuz, fakat Diyarbakır Cezaevi işkencelerinin, 33 kurşunun, bok yedirmelerin mimarlarını kahraman olarak görüyorsunuz....İdare edin...
O bölgedeki insanlar aç ve eğitimsiz yakın zamana kadar kendi dillerini bile konuşmaları yasaktı....İdare edin...
Oraya Brezilya'dan insani yardım gemileri yolladık. Tabi bu gemiye siyasi ve amacı yardım olmayan onlarca insan aldık ama sonuçta amacımız yardımdı....Gerçi oralarda deniz yok ama idare edin...
Bu gemileri kendi kara sularınıza sokmayacağınızı günlerce önceden söylediniz ve tepkinizin sert olacağını belirttiniz fakat ülkemiz size naif olmanız konusunda telkinde bulunmuştu....İdare edin...
Tamam gemi üzerindeyken bizi onlarca kez uyarmanıza rağmen niyetimizi açığa çıkaran eylemlerde bulunduk....İdare edin...
Benim ülkemde; işkencede ölenler, göz altında kaybolanlar var. Benim ülkemde polis ve asker terörü var. Benim ülkemde dur ihtarına uymadığı, taş attığı için çocuklara ateş ediliyor ama sizin askerinizin daha naif olmasını beklerdim....İdare edin...
Siz katilsiniz biz barış havarisiyiz...Hükümetimin size en sert tepkiyi göstermesini bekliyorum....İdare edin...

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Pulp Fiction


-Telefonlara çıkma.
-İş yerinde kimseyle samimi olma, olası makaraları başlamadan engelle.
-Her akşam saat 22:00 da yatakta ol..
-Kesinlikle tv seyretme, gazete okuma.Sıkılırsan Discovery Channel izle, arabada da hiç DJ i olmayan radyoları tercih et.
-Kimseyle futbol konuşma...

Evet, yukarıda fanatik bir Fenerbahçe'linin geçen pazardan sonraki 7 gününün özetini okudunuz. Denizli'yi tribünde yaşamama rağmen bu yıkımın boyutlarını anlatmak kifayetsiz kalır. Edecek çok küfür var.Bu yaşıma kadar hiç kimseyle maç yüzünden dalga geçmedim. Benimle geçilmesine de dayanamıyorum. İstediğim bu kadarcık saygıyı anlayışla karşılamayan çakma Bursaspor'lu arkadaşlarıma da selam olsun. Umarım bir gün empati yapmayı becerebilirler.

Bizim için zor günlerdi, bitti...Tam bu sırada çiçek gibi gelen bir aktivite ile ilgilidir bu yazı..

Evet 2010 CL finali için Madrid'deydim. Madrid öyleydi böyleydi diye uzun uzadıya anlatmak saçma olur. Şehir ile ilgili çok yazı var zaten. Adet olduğu üzere fotoroman tadındaki gezimizi maddeler halinde özetleyeyim.

- Madrid, Ankara'nın hallicesi. Buna rağmen sevimli bir şehir. Düzenli ve temiz. İyi bir metro ağı var. Yemekleri ve yemek alışkanlıkları bize göre değil. Öğlenleri çok sıcak olduğu için hayatı 3 saat öteliyorlar. Saat 11 de yemeğe oturdukları bilinen bir ayrıntı. Ben hiç bir batı ülkesinde domuz etinin bu kadar ağırlıkta olduğu bir mutfak görmedim. Bir gece yemek yemeğe gittimizde (Tabi ki saat 23:00 sıraları) bir kadının kavun üzeri domuz pastırması yediğini gördüm!! Domuz bacağını kurutup (toynağını bile kesme gereği duymadan) kesip kesip pastırma halinde yiyor bu adamlar. Bunun dışında deniz mahsullerine ve tapas'a teslim olmuş bir yeme düzeni. Buna rağmen zayıflar ya ben ona kıl oldum en çok!

- İlk gün metroda telefonumu çaldırdım. Hırsızlık Madrid metrosunda vaka-i adiyeymiş. Bize de vurdu piyango. Daha sonra birçok kişinin aynı dertten muzdarip olduğunu öğrendik. Sıkışık metroda, tahminimizce, 2 tane kızın beni çorlamasına izin verdim. Bir de açık göz diye geçiniriz!

- Gezinin en büyük olayını tartışmaya gerek yok. 3 ay önceden ayarladığımız biletlerin patladığını öğrenince tarifsiz kederlere gark olduk. Fakat hasbel kader bulduğumuz beleş biletler beni Alice misali harikalar diyarına götürdü. Evet değerli okurlar, bu satırların yazarı Barnebeu VİP tribününden CL finali izlemiş bir adamdır! Camiadan değerli bir abimizin yaptığı kıyaktır bizi "special one" yapan. Açık büfe yemekler, sınırsız içki, mini etekli hostesler... Evet bir 90 dakika böyle geçti. Maçı izlediğimiz tribünde petrol zengini Arap Şeyhi vardı diyorum gerisini siz tahmin edin. İşin kötü tarafı insanların takım elbise ve beyaz şarap ile takıldığı ortama, şort ve sıcaktan üzerimize yapışmıs Fener formalarıyla girdik. Genç yaşta parayı bulmuş bilgisayar dahisi imajı çizdiysek ne ala...Ben olsam o kokarca grubu vip tribünün kapısından sokmazdım!

- Net konuşuyorum, Barnabeu'nun olduğu yerde kimse güzel stadım var demesin. Ben böyle güzel bir futbol mabedi görmedim.Diyeceksiniz ki "Santra çizgisinden oturarak alkol eşliğinde maç izledin, tabi güzel gelir". Vallahi billahi öyle değil sayın okurlar. Gitmeyenlere giderseniz görürsünüz diyeceğim ama kale arkası tribüne gidersiniz falan....neyse......(aranızda futbol maçı devre arasında paella yiyen varmı ??...neyse...)

- 2 takımın taraftarından da cacık olmaz...Hele Inter taraftarı tam bir mantar..hayranlıkla izlediğim hiçbir tribün aktivitesi olmadı. Bununla beraber fanatik bir Inter sempatizanı olarak gittiğim Madrid'de 2-3 defa taraflar arasında gidip geldim. Bunun sebebi, maç günü bizi Fener formasıyla gören Alman ve İtalyanların durmadan laf sokmasıdır. İtalyan "Bursa" dedi, Bavyera'lı oldum, Alman "anons" dedi Interista'yım dedim. Nihayetinde bir Alman'ın yanımıza gelip skandalı ayrıntılarıyla sorması, ve " i can't understand, whyyyyy?" diye müstesni cümleleri benim en son sarı lacivertlilerde karar kılmama sebep oldu. İyi de oldu..nihayet kazanan tarafı seçtik bu hayatta...O Alman'a da Onur un Boca atkısını sattık %100 kar ile...onu da dip bilgi olarak vereyim..

-Bu arada abartmıyorum. Bizim son hadise yabancıların dilinde...Bıktık laf yemekten. Kopalım bu futbol ortamından diye son gün Toledo'ya gittik, tarihi şehir hesabı...Orada da rastlaya rastlaya Bursa maçından 1 gün önce İspanya turuna çıkmış moruklardan oluşan bir Türk kafilesine rastladık. Mal bulmuş mağrip gibi atladılar üzerimize...Konu da direk Bursa maçı. Hatta bir amca sormaz mı "Aziz duruyor mu??". Ulan bela mısınız başımıza! Nereye gitsek kurtulamadık. Kafilelerine katılmamızı önerdiler, dedik ya katil oluruz ya da bunlar bizi kızlarına nişanlar. Aynen uzadık...Bu arada Toledo çok güzel bir yer...

-Toledo ve maç dışında bütün programımız Madrid'i yürüyerek gezmekle geçti. Tabi bunu 40 derece sıcakta yapmasaydık daha bir şık olurdu. Gündüzleri o kadar yorulduk ki, akşamları erkenden yatmak zorundan kaldık. Bir tane Madrid bar cafesi görmüşlüğüm yok. Fahri tur rehberimiz Hasanpasha, ilk gecenin programına "Flemenko Gösterisi" yazmış.Güldük geçtik tabi...genç insanlar bunlar, yapıyorlar böyle hatalar...

- O değilde maç sonrası, bütün gün sıcak altında giydiğim üzerime yapışmış formayı bir Brezilya'lının Boca formasıyla takas ettim ya...Bir de çocuk hemen giydi formayı....Maradona zamanından kalma, cillop orjinal Boca formam oldu ben ona bakarım...kokusu da Brezilya halkına armağanım olsun..

-Gezinin ikinci büyük bombasını dönüş için havalimanına gittiğimizde yaşadık. Halihazırda gidiş yolculuğunda İberia'dan nefret etmişiz. Daracık koltuklar, salak ve çirkin hostesler, kötü hizmet vs...bir de check in e gittiğimizde overbook yapmışız sizi yarın göndereceğiz demezler mi! ilk başta bayağı bir çirkinlik yaptık kendilerine karşı.Benim ihalem var, Onur 'un durmadan müdürü arar! daha sonra olayı kabullenip, çirkinliğin boyutlarını arttırdık ve kendimizi ertesi sabah ki THY uçağına rezerve ettirdik. İberia yetkilileri biz size tazminat vericez, otel de uçak bileti de ayarlıcaz dedi. Tabi biz bu lafları kulak arkası yaptık, çocuk mu kandırıyorsunuz allaaaan pedro'ları, hangi devirde yaşıyoruz.... Elimize bir otel rezarvasyonu sıkıştırdılar, sonra satış ofisine gidin dediler. İlk sırada Onur'u çağırdılar ve avucuna 400 euro saydılar! dedik herhalde yaşça en büyük olduğundan hepimizin parasını yeddi emin tadında ona verdiler. Daha sonra beni çağırdılar ve bir 400 daha tokaladılar. Sırayla hepimize çil çil Euroları ateş ettiler... Biz "ulan bu işte bir yanlışlık var, aman uyanmasınlar" demek suretiyle arkamıza bakmadan topukladık. Otele giderken herhalde uçak ve otel parasını bu parayla vericez ihtimali neticesinde hevesimiz kırıldı..fakat o da nesi... rezervasyondaki abla "herşeyiniz ödendi, yeyin için gayrı!!" demez mi!! Biz de uçak biletini sokacaklar herhal derken ertesi sabah onun da anlı şanlı İspanyollar tafından ödendiğini gördük...yerim ben sizi...yemeklerinizi de sevdim aslında kompleksimden bok atıyorum bakmayın siz bana....400 EU cebimize kaldı mı hacı...ee VIP te maç izleyen adama da aşağısı yakışmaz zaar..

- Tabi bir gün önceden arızaya bağladığımız için bu sefer havalimanına 4 saat önceden geldik. Uçağın kalkacağı gate e konuşlandık. Bir baktım yan koltukta büyük bir oyuncak köpek. Dedim herhalde bir çocuğundur. Saatler geçti yanına yaklaşan yok. Hayır çok da sevimli kereta...İki koynuma aldım foto çektirdim, kimse napıyorsun demedi. Baktım bizim uçaktan son çağrı yapıyorlar hala gelen giden yok. Aldım kucağıma, şöle içinde bomba var mı diye elleçledim sıkı sıkı. Yumuşacık afedersin...Kaldırdım havaya bunun sahibi kim diye sordum, cevap yok...aldım uçağa soktum. Hostes görünce "1 dakka" diye bağırdı. Dedim herhalde tek akıllı ben değildim böyle oyuncakları uçağa almadıkları için sahibi bırakmış. Hostes " bu arkadaş için bilet aldınız mı?" diyerekten espri yaptı..karşılıklı güldük..ben Çurro'yu (ismi olur)valiz kapağına koydum ve yola çıktık. Yolda bizim tayfa "oluuum napıyorsun, ya uyuşturucu varsa içinde" diye kıllandırdı. Kalktım bir daha elleçledim Çurro'yu...e bişey yok gibiydi...Ülkeye girişte bizim polis de bir kaç espri yaptı..diyeceğim odur ki ey uyusturucu kaçakçıları...oyuncak köpek iyi bir tercih...kimse ne var bunun içinde diye sormuyor. Gerçi 2 gündür evimi Tarlabaşı ve Dolapdere'den kimse ziyaret etmediğine göre bizim Çurro temiz...Baş köşeye oturttum evimde kendisini...hatta aramızda özel bir bağ oluştuğunu düşünüyorum...ruh hastasıyım ben...

* Bu arada Çurro, İspanyolların kerhane tatlısını kakaoya batırmak suretiyle kıçlarından uydurduğu dandik bir tatlı. Tabi ki orjinal yazılışı bu değil. Ben bizim kerataya sevimlilik katsın diye Türkçe'ye çevirdim.Paella da koyabilirdim..ama yapmadım...Çurro iyidir...

* Bir de tren istasyonunda Cevdet Abiii ile tanışma mevzumuz var. Burada yazılmaz isteyene özelden anlatırım...ne güzel abimizdin sen be Cevdet Abi...

Madem futbolla başladık futbolla bitirelim. Madrid ile ilgili aklımıza geldikçe yazarız...Son yaşananlar bir kez daha kanıtlamıştır ki, Türkiye'de tek büyük vardır....Bu Fenerbahçe adamı kendi kompleksinde boğar...Zavallılığın resmidir Bjk ve Gs lilerin tavırları...Bursa'yı canı gönülden tebrik eder, herkesin önünden yemesini tavsiye ederim.

94.7 Radyo 5...hiç dj yok..bunalımdaki arkadaşlarıma tavsiye eder, ferahlıklar dilerim efem...

13 Mayıs 2010 Perşembe

Haydi Hayırlı Traşlar...


Genelde 1 numara saçla dolaştığım için, öyle başkaları gibi berber tercihim yoktur. Bulduğum berbere gidip, kurbanlık koyun gibi kafayı makinaya uzatan zahmetsiz bir müşteri profiliyim.Dolayısıyla, ailemin yanına gittiğimde de eve en yakın berberi tercih ediyorum. Bu tercih te beni semtin en büyük camisinin altındaki döner sermaye berber dükkanına götürüyor. Zaten hayat boyu camiye de başka türlü gitmişliğim de yok...
Dükkanı işleten adam hemşehrim ayrıca dükkan hijyenik diyeceğim ama benim gibi bir adam için, bu argümanlar bile toplayamayacak karizmayı.
Uzun lafın kısası, geçen gidişimde tarafı olduğum bir diyalogtur bu yazıyı yazmamın sebebi.
Berberim; 20 li yaşlarda, tabiki saçları jöleyle dikleştirilmiş ve tabi ki zayıfcana bir kardeşimiz.

-Abi, yanlış anlamazsan sana bir söyleyeceğim
-Buyrun
-Ama inanmazsın.
-Buyrun neden inanmayayım.
-Abi seni geçen gün rüyamda gördüm.
-Hayırdır
-Abi ama iyi görmedim...
-Merak ettim yahu neymiş!
-Abi,rüyamda dükkana geliyordun bizi ziyarete ama elinde bir kutu, kutunun içinde de viskiler vardı.
-EEE?
-E abi bizim dükkanda kimse içki içmez ki...eki eki...
-Rüyaların tersi çıkar...

Bana Bahçelievler'in ortasında Fleet Street ambiansı yaşatan bu diyalog sebebiyle, baytar işi de olsa, berber konusunda seçici davranmam gerektiğini anladım. Berber dediğin futbol konuşur, memleketi kurtarır. Bu konuşmayı yaparken benim nasıl biri olduğumu gayet de iyi biliyor bu arkadaş. Görüntü jilet gibi, kafa hinlik peşinde...

Konunun geçtiği mekana istinaden kaderci bir yaklaşımla, Allah kimseyi cahil insanlar ile terbiye etmesin diyor yazımı noktalıyorum...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Tuesday Wednesday Break My Heart...

Yaşlanmak kötü olsa da, yalnız yaşlanmadığını bilmek herşeye rağmen güzel..Salt samimi hislerle, evime çat kapı yapıp doğum günümü kutlayan dostlara teşekkür ederim. Hayatım boyunca ilk defa gördüğüm ve bir anda sevdiğim insanların yanımda olması ayrıca güzel oldu...

Tekrar teşekkürler...

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Yazınca Bir Şey Değişiyor mu ki....



* Kupa finalinde bir Trabzon'a kaybetmediğimiz kalmıştı o da oldu. Darısı Ankaragücü ve Bursa ya diyor, artık bu hususta umudumu kaybettiğimi ilan ediyorum. Başka ilan edeceğim şeyler de var, bakmayın siz bazılarının "kupa önemli değil, önemli olan şampiyonluk" kolpalarına. Kupayı kaybetmek Fenerbahçe taraftarının içine kötü oturmuştur. Ve evet, itiraf ediyorum...kupa mı lig mi diye sorsalar kupayı seçerdim.

* Geçen sene kupa finalini kaybettiğimiz gün doğumgünümdü. Televizyonu kapatıp, kulaklıklarımla yatağa girmiştim. 30. yaşıma girdiğim o gün, bir şişe Becherovka (Candır!) ve Beşiktaş'lıların korna sesleriyle geçti gitti. Bu sene tarzı değiştirelim dedik, viskiye bağladık..ama sonuç değişmedi. Bazı dini bütün arkadaşlarımın "ulan içki içiyorsun, ondandır zındık !" dediğini duyar gibiyim. Amma velakin 2005 finalinde askerdim, ayıktım, zihnim açıktı ve beş yemiştik..Dolayısıyla mesele alkol değil, bir dahaki finalde kedi kesmeyi düşünüyorum...çıldırttınız ulan beni...

* .."Dışarıda senin gibiler için özel idman yapıyorlar" şarkısının bendeki yeri ayrıdır...

* Kolpa editör! geçenlerde fark ettim ki hep ben seni bir yerlere çağırıyorum son zamanlarda..ve sen gelmiyorsun. Esas hayırsız olan sen misin yoksa? Acaba bir önceki post ta kendime haksızlık mı ettim? Bu hayatta ne kazandıysan hep ithamlara sessiz kalarak kazandın zaten. Ayrıca şu Tatar Milletinin Viyana Kuşatması sırasında yaptığı manyel hakkında seninle hiç konuşmadık. Konuyu bir irdeleyelim balım...taşları yerine oturtmamda faydalı olabilir.

* Babam öğretmen olduğu için çok iyi bir dilbilgisine sahiptir.Cep telefonları ilk çıktığında kendisine bizzat söyleyemediğim şeyleri mesaj atarak talep ederdim. Mesela aramızda şöyle mesajlaşmalar olurdu - Baba, bugün arabayı yıkatabilir misin acaba? - Tamam! Yıkatırım! Tabi insan böyle bol ünlemli bir mesaj aldığı zaman acaba pederi kızdırdık mı diye üzülüyor. Bunun gibi bir kaç mesajlaşmadan sonra kendisine sinirlenip sinirlenmediğini sordum. Gayet şaşkın bir şekilde Hayır! dedi. Sorumun sebebini anlattığım zaman, ünlem işaretinin kullanım yerleri ve sadece kızgınlık ifadesi olmadığına dair bir nutuk çekmişti. Velhasıl-kelam ünlem işaretinin kullanımı hassas bir husustur. Son zamanlarda sıklıkla mesajlaştığım bir insanda ota boka ünlem koyuyor. Kızıyor mu yoksa babamın kafasında mı çözemedim...çözersem yazarım....

* Son zamanlarda bütün dizilerde ve filmlerde Kuantum Mekaniğine bir gönderme var. Lost olsun, Flashforward olsun, gene bu blogda !sitayişle! bahsettiğim, Serious Man olsun hepsinde bir kuantum geyiği almış gidiyor. Tabi bunlar anlaması zor meseleler..Yıllardır bu konuda yazılanları okurum ama çoğu anlatılanı idrak edemem. Geçen hafta iş gezisinde tanıştığım, 62 yaşındaki yüksek mühendis Faik Bey i selamlarım. Rakı masasında geçen 3 saat boyunca konuyu öle basite indirgeyerek anlattı ki sanırsın bal badem...Kenarından köşesinden de olsa: CERN deneyinin esasen neden yapıldığı, Schrodinger'in kedisi, Einstein'ın teoremleri hakkında biraz bilgimiz oldu. Tabi diğer masalarda "aşkı ben mi yarattım ulan!" tadında ordinary rakı masası muhabbeti olduğu için, bizim bu konuşmalarımız garsonların da bayağı bir ilgisini çekti. Olsun, bize bir şey öğretenin kırk yıl kölesi oluruz, öğrendiklerimizi de manitalı ortamlarda satarız. Sonra arkamdan ukala demen....

* "Attığın taş ürküttüğün kuşa değecek" Deniz Baykal'ı istifaya götüren hadiseyi net olarak açıklayan işte bu söylemdir. Ah be Deniz'im ! bari Ali Kırca'dan feyz alsaydın...O nedir öyle! "Maymunlar Cehenneminden Kaçış" afedersin....

* 30 yaşını geçmiş bir insan: hala duygusal olarak çok kafasının karışık olduğunu ve ne istediğini bilmediğini söylüyorsa, o şahsı ıslatıp ıslatıp dövmek lazım. Bayan kişilerde olgunluk Benjamin Button tadında bir hadise. Üniversitede daha olgun oluyorlar, yaş ilerledikce nerden tutsan elinde kalacak söylemler. Erkekler adına konuşuyorum: Biz sizin; finaller öncesi, ders notu istemek defter fotokopisi almak bahanesiyle tanışmaya çalıştığımız ama hep terslendiğimiz snob halinizi daha samimi buluyorduk.

* Hadi içimizdekini itiraf edelim: Beşiktaş'lılık bir kıza yakışmıyor!

* Geçen postta yazın gelmesine neden sevindiğimi anlattığın konu başlığına eklemeyi unutmuşum, yazın geldiğine bir de artık Ugg çizme giyilmeyecek diye seviniyorum...

* Vize alabilirsem 10 gün sonra CL Finaline Madrid e gideceğim malumlarınızdır. Döner dönmez içinde 50 tane Madrid fotosu olan, gezdiğim yerleri anlattığım maganda blogger yazısı yazmayı düşünüyorum. Bir de içinde asla kendi fotoğrafım olmayan bir facebook albümü yaptım mı, bu iş tamamdır!

* En kısa zamanda Delikanlının Galaksi Rehberi serime devam edeceğim! Bu aralar bazı yoğunluklar yüzünden çok az yazabiliyorum...şu 10 günü atlatsak önüm açık...Muhtemel şampiyonluğumuz hakkında yazmayı düşünmüyorum. Zira bir mutluluğun arkasından yazı yazmak konsepte ters...bırakın diğerleri sevinsin, biz doğamız gereği gene üzülecek bir şeyler buluruz!

* Görüşmek üzere! :)