26 Ekim 2010 Salı

Suat (III)

-Erman Cengiz?

-Evet , benim.

-Erman benim, Suti… Nasılsın?

-Suti! N’aber yahu… Şaşırttın beni.


Suat, bütün hafta onunla konuşmak için yanıp tutuştuğunu, onu görebilmek için süpermarketin İstanbul’daki 3 ayrı şubesini bir şeyler almak bahanesiyle ziyaret ettiğini söylemedi. Aslında ayaküstü konuşmalarından öteye fazla bir şey de konuşmadılar. Suat eski günleri yâd etme arzusundaydı ama konuyu açmayı kendine yediremiyordu. Acıbadem’deki o gün de Erman’a karşı aynı tutukluğu yaşamıştı.


***

Lisedeyken eve döndüğünde yengesiyle aynı evde kalmaktan rahatsız olur, amcası gelene kadar kendini dışarı atardı. Hastaneye kadar bir tur atar, apartmanın önünde amcasını beklerdi. Akşamları genelde ders çalışmak ve amcasıyla sohbet etmekle geçerdi. Bir gün, gene derinlere dalmışken, kafasını kaldırıp onu görmüştü. Tiril tiril sarı saçları, kirli suratı ve soğuktan tir tir titremesine engel olamayan muşamba montu ile karşısında duruyordu.

-Merhaba arkadaşım. Hep buralarda görüyorum seni, nasılsın? Suat çekingen tavrıyla bir şeyler geveledi. Erman konuşurken başını yerden kaldırmayan bu çocuğu sevmişti. Biraz daha muhabbet etmişlerdi ki Koca Rıza’nın gelişiyle sustular.

–Yarın görüşürüz Suat!

Koca Rıza bu yakınlaşmadan hoşlanmamıştı. Suat’a bu çocuğun serseri olduğunu ve onunla fazla görüşmemesi gerektiğini söyledi. Suat onaylarmış gibi yaptı. Suratı yara içindeki bu serseri çocuk, anlamadığı bir şekilde onu çekmişti.

Tam beş senesi Erman ve yeni arkadaşlarıyla geçmişti.

***
Erman ile Cuma günü tekrar konuşmak üzere sözleştiler.

Telefonu kapatır kapatmaz dâhili hattından sekreterin aradığını gördü. Kayınpederi kendisiyle görüşmek istiyordu. Suat’ı asla cep telefonundan aramazdı. Bunu, teknolojiye çok alışamamak olarak yorumlasa da, esas niyetinin konuşmalarına resmiyet katmak olduğu açıktı.

-Merhaba baba

-Suat nasılsın oğlum?

İş hayatı ile ilgili biraz lafladıktan sonra kayınpeder esas konuya geldi. Suat böyle bir şeyi bekliyordu. Aysel’in babasını arayıp işlediği açıktı. Babası gene, buna hakkı olup olmadığını sorgulamadan, konuya müdahil olmuştu.

-Suat, bu hafta sonu itibariyle dağa gidiyoruz. Kar seviyesi fevkaladeymiş. Sizi de bekleriz. Petek için de değişiklik olur. Sevinir yavrucak. Sonra dönersiniz.

-Bilemiyorum baba, Cumartesi günü toplantım olabilir. Ayrıca Pazar günü için de arkadaşlarıma verilmiş bir sözüm vardı…

-Evet, Aysel bahsetti. Suat, bir şey soracağım, nereden çıktı bu maç işi?

Suat’ın karşı karşıya kaldığı muamele son zamandaki hayatının özeti gibiydi. O an içinden gelen bir ateş topunun boğazında düğümlendiğini hissetti. Gözleri yerinden fırlayacak gibiydi. Hiç tarzı olmadığı halde, hararetli bir konuşma yapmaya kendisini hazırlamıştı ki, Koca Rıza’nın sesini duydu bir yerlerden. “Yapma evlat, o senin büyüğün. Yapma…”. Suat sakinleşti. Durumun eski arkadaşlarıyla sıradan bir buluşma olduğu konusunda açıklama yaptı. Hafta sonu için de Aysel ile konuşacağını söyleyip nazikçe telefonu kapattı.

Suat ilk defa o gün asansör aynasında kendisine bir başka şekilde baktı. Üniversite yılları aklına gelmişti.

***
Sınavlara, o kadar hengâmenin içinde amcasının zorlamasıyla hazırlandığını, yarım yamalak bilgisiyle nasıl da iktisat fakültesini tutturduğunu hatırladı. O zamanlar farklılardan da farklı bir hali vardı okulda. Seksen sonrasının politik duruşunu korumaya çalışan ve bu olaylardan uzak durmak için azami gayreti sarf eden kutuplardan başka bir yerde, başka ihtirasların peşinde, sessiz bir öğrenciydi o. Sağ-sol çatışması içindeki öğrencileri görünce hep babasını hatırlardı. Birçoğu Suat’ı aralarına katmak istese de, o hep bu konuların dışarısında kalmayı tercih etmişti. Aktif öğrenciler Suat’ın aslında nasıl biri olduğunu bilirdi. Bu sessiz çocuğun üzerine fazla gelinmesine vereceği tepkiyi tahmin edebiliyorlardı. Acıbadem’li Suti’nin şöhreti, İstanbul Üniversitesi koridorlarına çoktan ulaşmıştı bile…

Suat ilk iki sene üniversiteye doğru dürüst uğramamıştı. Kendine göre daha mühim meseleleri vardı. Amcasının çektiği restle, son 2,5 senede okulu bitirmişti. Tabii bu mezuniyette ona uzaktan hayran olan alt sınıfların da yardımı yadsınamazdı.

***
Boğaz trafiği aynı yoğunlukta olsa da, o gün evin yolu daha bir kısa geldi. Radyolardaki ana konu hafta sonu gelecek olan soğuk hava dalgasıydı. Pazartesi günü okulların tatil edilebileceğinden bahsediliyordu.

Suat anahtarla kapıyı açtı. İlk duyduğu Petek’in sevinç çığlığı oldu. Her eve geldiğinde karşılaştığı bu merasim, onun için dünyalara bedeldi. Kızına sarılırken arka odadan Aysel’in geldiğini gördü. Aysel, soğuk bir hoş geldin ile onu karşıladı. Suat umursamış gözüktü bu tavrı, karısına sarıldı ve hatırını sordu. Aysel’in kendisinden sonra da babasıyla konuştuğunu biliyordu. Suat’ın, kayınpederine hafta sonu için kesin bir şey söylememesi onu rahatsız etmişti. Bu, Suat’tan görmeye alıştığı tavır değildi. O’nun her zamankinden daha neşeli hareketleri sinirini ve merakını arttırdı. Ama bir şey söylemedi. Kocasının bu tarz konuşmaları başlattığına hiç tanık olmamıştı. Genelde bu meseleleri kendisi açardı. Alışık olmadığı üzere, Suat yemek masasında konuya girdi:

-Bugün babam aradı beni, lafladık biraz.

-Hıı… Evet...

-Biliyor muydun?

-Evet, bir ara biz de başka bir konu hakkında konuştuk. O sıra mevzusu geçti…

-Hafta sonu dağa gidiyorlarmış. Bizim de gelmemizi istediler. Sen gitmek istiyor musun?

-Senin planın yok muydu?

Suat duraksadı. Karısıyla herhangi bir konu için tartışmak, isteyeceği en son şeydi. Güzel karısını herhangi bir sebepten dolayı üzmeye hakkı yoktu. Bununla beraber  kendisi için bir şeyler yapmaya başlamasının gerektiğinin de farkındaydı. Boğulacak gibi olup, uyandığı geceleri istemiyordu artık. Hep dilinin ucundaki cümlelerle yaşamak zor gelmeye başlamıştı. Artık o cümlelerin, sevdiği insanların dilinin ucuna yerleşme sırası gelmişti.

-Evet var. Hatırlarsan Pazar günü Petek’le maça gidecektik. Babanın teklifi de çok cazip. Bak ne diyeceğim, benim Cumartesi günü önemli bir toplantım var. Geç saatlere kadar sürer. Pazar günü de malum sözüm var, iptal edemem. Bu hafta sonu kar geliyormuş, istersen sen Petek’i al ve babanlarla dağa git. Pazar günü maçtan sonra ben de sizin yanınıza gelirim. Bir haftalık Uludağ tatilini hak ettiğim konusunda şirkette kimsenin lafı olmaz sanırım. Bütün hafta tüm aile baş başa tatil yaparız. Hepimizin çok ihtiyacı var buna. Senin de itirazın olmazsa babamı arayacağım bu hususta.

Aysel, bu makineli tüfek intizamı ile verilmiş cevap ile önce yutkundu. Fazla üzerinde düşünmeden kabul etti. Suat, hiç vakit kaybetmeden, Petek’e dağ için bir şeyler almaları gerektiği konusunu açtı. Aysel konuları yakalayamıyordu. Genelde Suat’ın söylediklerine onay verdi. Sofrayı toplarken ağzından zorlukla kelimeler döküldü.

–Suat, Pazar günü….kimlerle gideceksin maça?

Suat Acıbadem’den lise arkadaşları ve şirketten çocuklarla beraber gideceklerini söyledi. Hafta sonu olan maçın çok önemli bir derbi olduğunu, gazetelerin spor sayfalarındaki haberleri refere ederek anlattı. Aysel bir şey söylemedi. Kocasındaki bu coşkuya alışkın değildi. Kendine gelip konuyu daha derin irdelemeye karar verdi ki, Suat’ın telefondaki konuşmasını duydu. Babasıyla konuşuyor, önümüzdeki haftaki planı anlatıyordu.

***
Cuma günü herkes şirkette Suat’ı konuşuyordu. Son günlerdeki tavır ve hareketleri eskisinden farklıydı. Kadınlar, Suat’ın metresi olduğunu düşünüyordu. Hatta bazı adaylar üzerinde yoğunlaşmışlardı bile. Erkeklerin ise tamamen farklı bir yerden irdeliyorlardı konuyu. Onlara göre Suat genel müdür yardımcılığına terfi edilecekti. Bu coşkusunun sebebi buydu. Suat mesai sonuna doğru yardımcısına seslendi: “Maykıl! Buralar sana emanet. Bankalarla bir sıkıntı çıkarsa otelin telefonundan ara beni.” Yardımcısı gülümsedi ve başıyla onayladı. O sıra Suat’ın telefonu çaldı. Öğlen saatlerinde aradığı Erman, hala cep telefonu taşımaya alışamayan biri olduğu için, ancak bu saatte ona dönmüştü.

-Boniek, şimdi mi arayabildin?

-Suti kusura bakma, bir alışamadım şu merete. Hafta sonu geliyorsun değil mi? Herkese söyledim.

-Evet, nasıl yapıcaz…?

-Bir gece önceden toplanıyoruz. Eski günlerdeki gibi… Herkes çok heyecanlı... Genç arkadaşlar da seninle tanışacakları için heyecanlılar.

Suat ayrıntıları aldı. Aysel’leri uğurlamaya yetişmesi gerekiyordu. Apar topar şirketten çıktı.

Eve gittiğinde kayınpederi eşyaları arabaya yüklüyordu. Bütün çabasına rağmen gene trafiğe takılıp geç kalmıştı. Ayaküstü bir sohbetten sonra Petek’i kucakladı ve öptü. Fazla üşümesin diye hemen arabaya bindirdi. Kayınpederi ona arabasını almamasını, Pazar günü yolda kalabileceğini, haftaya hep beraber dönebileceklerini söyledi.

Suat, Aysel ile yüz yüze geldi. Karısına sarıldı. Kulağına, içinden gelen ilk şeyi fısıldadı.

-Aysel seni çok seviyorum. Pazar günü orada olacağım.

Aysel kafasıyla onayladı. Kocasından bu cümleyi bu kadar içten duymayalı bayağı bir zaman olmuştu. İki gün boyunca hep bunu düşünecekti. Bir ara babasına gelmekten vazgeçtiğini, yarın Suat ile geleceğini söylemeye karar verdi. Sonra Petek’e bakıp vazgeçti….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder