31 Aralık 2009 Perşembe

What is Love?



Madmen dizisinde reklamcılık gurusu abimiz Don Draper, resimdeki ablaya romantik bir akşam yemeğinde aşk hususu hakkında ayar verirken.

"the reason you haven't felt it is because it doesn't exist. what you call love was invented by guys like me, to sell nylons. you're born alone and you die alone and this world just drops a bunch of rules on top of you to make you forget those facts. but i never forget. i'm living like there's no tomorrow, because there isn't one"

Kendiniz de İnanamadınız Zaar...


Milliyet gazetesinden alıntı:

FENERBAHÇE UNUTULMAZ!

Beşiktaşlı futbolcular kulübün resmi sitesinde ilk yarıyı bir anketle değerlendirdi.


Siyah-beyazlıların resmi sitesi tarafından sorulan sorulara yanıt veren futbolcular, Fenerbahçe galibiyetini unutamadıklarını ifade ettiler.
Anket sonuçları şöyle:


‘En fazla sevindiğiniz maç’
İbrahim Toraman: Man. United
Tomas Sivok: Fenerbahçe
Filip Holosko: Fenerbahçe
Yusuf Şimşek: Fenerbahçe
İsmail Köybaşı: Fenerbahçe
Ekrem Dağ: Fenerbahçe
Necip Uysal: Fenerbahçe
Nihat Kahveci: Fenerbahçe
Rıdvan Şimşek: Fenerbahçe
Serdar Özkan: Fenerbahçe
Hakan Arıkan: Fenerbahçe
Michael Fink: Fenerbahçe
Erkan Zengin: Fenerbahçe
Korcan Çelikay: Man. United


Sen git MU yu kendi sahasında yen,Trabzon deplasmanında dünya tarihinin göremeyeceği bir bal ile kazan, sonra soruya böyle cevap ver. Hadi diğerlerinin cahilliğine veriyorum da, Nihat'ın bu taklaya gelmemesi lazımdı.

Böyle şeyler Fenerbahçelilerin ruhunu okşasa da, rakibimizin Beşiktaşspor olma yolundaki taviz vermez tarzı başta King Jeremy olmak üzere, tüm Beşiktaş taraftarları adına üzülmeme neden oluyor.

bu da 2009 yılının BJK ye son dokundurmasıdır:)

Yeni yılınız kutlu olsun...

27 Aralık 2009 Pazar

Braveheart ile coşan, Micheal Collins ile Hüzünlenen Türk Gençliği için empati veya çuvaldız mevzuu..


Mustafa Kemal, Selanik’te değil de Musul’da doğmuş bir Osmanlı paşası olsaydı, Kurtuluş Savaşı’nı Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçekleştirdikten sonra kurulmasına önayak olduğu cumhuriyetin adını “Kürdiye Cumhuriyeti” koysaydı, kendisi de Meclis kararıyla “Atakürt” adını alsaydı...

Kürdiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarına “Kürt” deneceği için hepimiz “Kürt” sayılsaydık, Taksim’e, Kadıköy’e, Kızılay Meydanı’na, Kordon’a “Ne mutlu Kürdüm diyene” pankartları asılsaydı...

“Kürdiye’de” Türk olmadığı, herkesin aslında Kürt olduğu söylenseydi, kendilerini Türk sananların aslında “deniz Kürdü” oldukları iddia edilseydi...

Kürtlerin “yedi bin yıllık” bir tarihi bulunduğunu, Anadolu’nun esas sahiplerinin Kürtler olduğunu, Moğolların, Hunların, Etrüsklerin aslında Kürtlerin atası sayıldığını, Osmanlıdaki Kürt paşalarının kahramanlıklarını derslerde okusaydık.

Teoman, Cengiz, Atilla, Osman gibi isimler almamız yasaklansaydı, Berfin, Beruj, Tiruj, Nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydık...

Türkçe televizyon kurulması yasak edilseydi, bütün televizyon yayınları Kürtçe yapılsaydı...

Romanlarımızı, hikayelerimizi, şiirlerimizi Kürtçe yazmak zorunda kalsaydık, yalnızca Kürt şarkıları dinleseydik, gazetelerimizi Kürtçe çıkarsaydık...

Okullarımızda yalnız Kürtçe okutulsaydı ve Türkçe okutulması yasaklansaydı...

“Biz Türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var” dediğimizde sorgusuz sualsiz hapislere atılsaydık.

İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Bursa’da, Edirne’de polis sürekli olarak bizi izleseydi, “özel timler” bizim “Kürdiye Cumhuriyeti’ni” parçalamak isteyen “ayrılıkçılar olmamızdan” kuşkulanıp hepimize sürekli “suçlu” muamelesi yapsaydı, sırf Türk olduğumuz için hakaretlere uğrasaydık.

12 Eylül darbesinden sonra bütün batı bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanılmaz işkencelerden geçirilse, boğazlarına kadar çamurların içine battıkları hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organları perişan edilse, azgın köpeklerle bacakları parçalansaydı...

Evlerimiz basılsa, ayrılıkçı “Türk teröristlere” yardım ettiğimiz iddialarıyla apartmanlarımız yakılsa, biz evimizden bir eşya bile alamadan çıkarılıp, Diyarbakır’a, Hakkari’ye sürgüne gönderilerek, çadırlarda yaşamak zorunda bırakılsaydık...

Biz Türkler buna razı olur muyduk, “işte hepiniz Kürdiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak birer Kürtsünüz, ayrıca Türklük diye niye tutturuyorsunuz, isterseniz başbakan bile olabilirsiniz” sözlerini bir hakkaniyet işareti olarak kabul eder miydik?

Yoksa, Türk kimliğimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin “eşit” vatandaşları olarak kabul edilmesinde ısrarcı mı olurduk?

Bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaşları var ve tarih “Türk” çizgisinden yürümüş, bugün bizim “Türk” olarak kabul edemeyeceklerimizi Kürtlerin kabul etmesini istemişiz, bu yersiz istek sonunda patlamış, ülke önce teröre arkasından bir iç savaşa yuvarlanmış.

Türkiye’nin bu kanlı karmaşadan “demokrasiyle” ve Kürt vatandaşların “kimliklerinin” kabulüyle kurtulacağına inanan insanlar, bu düşüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarları hep aynı soruyu soruyor:

- Nedir demokratik çözüm, nedir Kürt kimliği?

Biz Türkler, bir “Kürdiye Cumhuriyeti’nde” yaşasaydık ne isteyeceksek, bu isteklerin bugün Kürtler tarafından dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi.

Kendimiz için isteyeceğimizi, bizimle eşit oldugunu kabul ettiğimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çıkmaza sürüklemeye değer mi?

Değmez diyenler “demokrasi” istiyor işte.

Demokrasiyi getirmek çok mu zor zanaat?



Şiddetten, faşizmden, kendini karşındakinden üstün görmekten kime ne fayda gelmiş ki..
Bu yazı uğrunda yıllarca hapis yatılacak kadar yanlış bir yazı mı?
"ha..tir" cilere , asimilasyonculara inat bir arada yaşamayı savunalım iki gözüm....

* Görsel: http://icmihrak.blogspot.com

26 Aralık 2009 Cumartesi

Geçmiş Zaman Olur ki..

Efendim, aşağıdaki şarkının benim için, çok ilginç olmasa da, bir anısı mevcuttur.
Bu şarkının 2000 li yılların başında Kent Fm de çalınmaya başladığı anlarda, arabada müziği sonuna kadar açıp şarkının bitmesini beklerdim. 3 defa radyoyu arayıp şarkının kime ait olduğunu sormuşluğum bile vardır. Gerçi hiçbirisinde istediğim cevabı alamadım. En son, radyo yetkilisine telefonda ağzımla şarkının melodisini yapmaya çalıştığımı farkettiğim an bu çabamdan vazgeçmiştim. Neyse ki daha sonra radyo programcılığı da yapacak bir arkadaşım gecenin yarısı beni arayıp "Dandy Warhols-Get Off oluuum!" diyerekten beni rahata erdirmişti. Korsan CD sini alıp mütemadiyen dinlemiştik o aralar. Albümde (Thirteen Tales from Urban Bohemia ) çok da güzel şarkılar vardı hattı zattında.

Bu hiçbir anlam içermeyen anımı paylaştıktan sonra sizi şarkıyla başbaşa bırakıyorum sevgili dostlar.


25 Aralık 2009 Cuma

YBSG!


Eğer; içine kapanık kendi dünyasında yaşayan birisiysem, takıntılarım varsa, pimpirikli ve sinirliysem, güvensiz yahut sevgisizsem, bilin ki 2006 14 Mayıs'ının bunda çok etkisi vardır. 30 yıllık hayatımda Futbol, tribün ve hatta spor adına neye inanıyorsam bir kısmını o gün Denizli'de bıraktım.Doğumgünümden 1 gün sonra gördüklerim "ulan bunca yıl ne kumpasların peşinden koşuyormuşuz" diye düşündürüp herşeyden tiksindirmişti beni. Evet, o gün Denizli Tribünlerindeydim ve o andan itibaren o şehirden de, takımından da, taraftarından da nefret ediyorum.

Bunlar nerden mi aklıma geldi...O günün baş kahramanı!, esasoğlanı! Selçuk Dereli (Bana göre Türk Futbolun gördüğü en karaktersiz ve şerefsiz insandır)bugün bir gazeteye açıklamalarda bulunmuş.

Bkz. ne demiş:

‘Eleştirilere gülüyorum’
“Bu eleştirilere gülüyorum. Sahaya atılan yabancı maddeler iki takım taraftarlarından geldi. Amaç maçın diğer karşılaşmalardan sonra bitmesini sağlamaktı. Oyun kuralları gereği maçı tatil etme yetkim yoktu. Appiah son dakika yakaladığı pozisyonu gole çevirebilse bunlar konuşulacak mıydı? Benden bu maçı tatil etmemi bekleyenler, Fenerbahçe-Galatasaray maçında yaşananları gördükten sonra aynı duyguları taşıdılar mı?”


Şimdi iyi dinle Selçuk Efendi:

1-) Dünya'da değil 16 dakika, 1 saat durup devam eden de onlarca maç vardır. Bazı çokbilmişlerin konuyu buradan yakalamaya çalıştığını da görüyoruz. Fakat sorarım sana, dünya maç oynanmakta iken en az 10 defa seyirci müdahalesi ile durmasına rağmen oynatılan maç var mıdır? Bu sorunun cevabını verebiliyorsan ver veremiyorsan geyik yapma.

2-) O gün ben de staddaydım. Maç oynanırken, Fenerbahçe Tribününden sahaya en ufak bir müdahale olmadı. Aksini iddia edeni allah çarpar!

3-) Fenerbahçe- Galatasaray Maçında, karşılaşma devam ederken, Keita nın yüzüne nereden geldiği muaama olan nesne dışında bir olay oldu mu?

4-) Kendimi bildim bileli maç izlerim, hakemlerin her zaman maç iptaline yetkisi vardır. Sen bu milleti salak mı zannediyorsun!

Keşke Appiah o golü atsaydı da bu durumlara düşmeseydim diye geceleri dualar ettiğin açık. Senden değil hakem, adam bile olmaz.Ne demiş şair, Hakkın sillesi sessiz olur!
umarım bunlar iyi günlerin olur.

Sabah sabah sinir stres sahibi oldum yahu!



Not: Ekteki foto, rahmetli Mehmet Sucu'nun 2006 yılında "Denizli tribünlerinden Fenerbahçeli Manzaraları" adlı çalışmasına aittir. O gün gerçekten çok üzülmüştü. Bana bir gazeteci gözüyle saatlerce o gün tribündeki taraftarların tepkilerini, psikolojilerini anlatmıştı.

20 Aralık 2009 Pazar

Şimdi de Gece Turu


Uzun zamandır ilk defa Taksim ortamlarına eğlenmeye çıktığım ön bilgisini vererekten konuya giriş yapmam da faide var.

30 yaşında "Ay şimdiki gençleri anlamıyorum!" tripleriyle etrafta dolaşan erkenler gibi olmamaktır bütün çabam. "Ya biz yaşlanmışız, artık kafam kaldırmıyor" tarzı laflar edip de, alttan alttan karşı tarafa ben oldum mesajı vermeye çalışan yeni yetmelerden haz etmem.

Eğlenmeyi severim, sevdiğim bir ortam varsa kafam müzikten şişmez. İnsanların eğlendiğini görmek de beni rahatlatır.
Esas konu insanın sosyal statüsü arttıkça daha fazla seçici olmasıdır. Bu normaldir. Misal ben artık, bir dönemler abonesi olduğum, Caravan Rock Bara gidip eğlenemem.(arkadaş düşünüyorum da, bildiğin idrar kokardı orası be).

Uzun lafın kısası, bu hafta benim "eller havaya rock barı" dediğim meşhur Taksim mekanlarından bir tanesindeydim.

Şahsım hakkında bu pre-bilgileri verdikten sonra, adetim olduğu üzere, maddeler halinde düşüncelerimi özetleyeyim efem:

* Kriz mekanları da vurmuş. Giriş ücretleri 2 sene öncesinin aynısı, hatta daha düşük. İçki fiyatlarında bir oynama yok. Bunu görünce neden her taraf pıtrak gibi makarna&salata cafe doldu diye şaşırmıyorsun. 8 Liraya bira sat, üstüne bir de canlı grup çıkar. Polisiyle sarhoşuyla uğraş. Bekle ki insanlar bir şeyler içsin de para kazan. Öteki tarafta adam makarnanın üzerine iki permasan atsın hesaba 25 lirayı sıkıştırsın.

* 10 yılı aşkın bilfiil geceleri dışarı çıkarım. Taksimde ki mekanlardan yola çıkarak aynı yorumu genele de yayabilirim. Hala; aynı gruplar, aynı şarkılar, aynı yöntemler. Zerre bir ilerleme yok, herkes bıraktığın yerde. Düşünün, dünyanın en kötü 2. grubu olan "Direnen Mızıkacılar" bile hala sağda solda sahne alabiliyor. Universite yıllarımızın efsane grubu Suitcase bile aynı playlistle işi götürmeye çalışıyor. Televole ağzıyla söylemek gerekirse "Olmuyor beyler,olmuyor!" Sonra KeCe 25 Tl giriş parası verip mekanlara gitsin.Aynı parayı makarnaya veririm daha iyi, en azından arkamdan trende uydu derler!

* Gece ile ilgili en güzel ayrıntı Dumansız Hava Sahası idi. Allah tekrar bu yasağı koyanlardan razı olsun. Gözlerimizin yandığı, üstümüz başımızın leş gibi koktuğu, eve gidince gömleklerimizin delindiğini gördüğümüz bu mekanlarda artık sadece mis gibi bira kokusu soluyorsun. Ayrıca mekan dışına çıkıldığında gençlerimizin smirting akımına kendilerini kaptırdığını görüyorsun. Neymiş mekanlara giden insan sayısı azalacakmış!. Mekanı bildiğimden yola çıkarak, daha bile kalabalıklaştığını söyleyebilirim.

* Eşitlik, insan hakları, demokrasi teraneleriyle kafa şişirdiğim malumdur. Bir kez daha içimde bastırmaya çalıştığım homofobikliğimi açığa çıkarmak durumdayım. Bu bünye gay şarkıcıları zor hazmetti ( zira gittiğimiz mekandaki grubun solistinin halihazırda öyle olduğunu biliyorum). Fakat bütün gece; vücudlarını teşhir eden, abuk subuk isterik danslar icra eden, yanlışlıkla gözün takılsa kaş göz yapan gudubet eşcinsellerle aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Ve evet, eşcinsellerden rahatsız oluyorum! Her gittiğim yerde populasyonlarını arttırarak mekanı domine etmeye çalışmaları beni irrite ediyor. Oray Eğin, Onur Baştürk gibi bayraklı tekerleklerin " Eşcinsellerin gittiği yer kalitelidir, eşcinseller çok eğlenir etraflarını da eğlendirir" felsefesini yıllarca pompalaması sonu geldik bu hallere. Tabi kız milletinin, sırf erkeklere terslik olsun diye gay savunuculuğu yapması, onları evin kedisi gibi görmesi de etkendir buna.Eşcinseller hakkında saydırmaya hazırlanırken, daha giriş cümlesinde "Aaaa öyle deme, benim çok gay arkadaşım var ve hepsini çok sever, çok iyi anlaşırım" tarzı kontra bir cevabı yiyen erkeklerin "ulan üzerine gitmiyim de, kız beni öküz sanmasın" mantığıdır bizi buralara getiren. Yani kısacası,Hepimiz suçluyuz efendiler!

* Çok gay arkadaşı varmışmış...Götür bir tanesini babanla tanıştır o zaman...!

* Taksimde eğlenmenin en güzel tarafının çıkıştaki Kızılkayalar faslı olduğunu bir kez daha anladım.Vücudunun bir yanı üşürken, bir yanının da döner kalıbının sıcaklıyla sıcacık olduğu an, ıslak hamburgere attığın ısırıktır mutluluk Abidin!.(Yazar burada homofobik olmakla beraber edebi yazılar da yazabildiğini gösterip konuyu toparlamaya çalışıyor aka kızlar beni öküz sanmasın)

* Başka bir gece gezmesinde tekrar buluşmak dileğiyle deyip, aranızdan ayrılıyorum arkadaşlarım.


Meraklısı için not: Dünyanın en kötü grubu Deniz Kızı'dır. Onlar hala bir yerde çıkıyor mu bilmiyorum

Gider...

17 Aralık 2009 Perşembe

Daha Çok Tartışacaksınız


Evet, çünkü hiçbiriniz kuralı tam bilmiyorsunuz (Ben de bilmiyorum ama en azından ukalalık da yapmıyorum).
Daha önce bunu defalarca söyledim, Galatasaray maçında topun üzerinden atlayan Carlos'un niyeti neydi Hıncal Efendi?
Bu kuralı yorumlaması ve artık kimsenin itiraz etmeyeceği bir kalıba koyması gereken kaleci kökenli spor adamlarıdır, gerisi geyik muhabbetidir!
Bu işler azıcık geometri bilgisi olanların bile tutarsızlığını anlayacağı Pierolarla olmaz.

Son Söz: Carlos'un ayrılması herkes açısından faydalı oldu. Ben bütün eleştirilere rağmen Fenerbahçe'ye iyi hizmet verdiğini düşünüyorum. Böyle önemli adamlarla tatlı ayrılmak önemlidir, yolun açık olsun...

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/uluc/2009/12/17/aktif_alanda_pasif_ofsayt_olmaz

15 Aralık 2009 Salı

Şıracının Şahidi Bozacı...


* Bu hafta sonu en yakın arkadaşım evlendi.Benim için el komik an, gelini almaya kız tarafının evine gittiğimizde ve hatun kişi gelinliğiyle ilk kez arz ı endam ettiğinde onca kişi arasından bana verdiği tepki oldu: "Kerem doğru söyle güzel olmuş muyum?, bir tek sen direkt söylersin". Patavatsızlık başa bela olmakla beraber, insana hiç ummadığı yerde sorumluluklar yüklüyor...

*Veysel sağolsun beni nikah şahitliği şerefine layık gördü. Fakat, nikah şahitleri arasında bir karizma dengesizliği olduğunu itiraf etmemde fayda var. Bana kızın şahidinin; Mesut Yılmaz'ın kardeşi, Tekstilbank'ın sahibi Turgut Yılmaz olduğunu söylediklerinde içimden " ulan resmen çırak çıktık iyi mi!" diye bir tepki vermiştim. Memure ikimizi de masaya çağırdığında, görev ortağımın masaya gitmesini ve kendine göre daha uygun yere oturmasını adabımla bekledim. O da benim bu jestime sahneye uzak sandalyeye oturmakla karşılık verdi. İyi bir ikili olduk. Sonuçta adam Fenerbahçeli! ve fekat benim bu munis tarzım arkadaş çevremce yalakalık olarak adlandırıldı. Ulan ben boru satıyorum,ne işim olur bankacıyla!

* Damadın, kızı evden alıp balayına götürmesine kadar geçen sürede ana prensibinin "yapıştır" olduğuna bizzat şahit oldum. Bizim millet bedavadan parayı ne seviyormuş arkadaş! Şaka olsun diye, masada evlilik defteri imzalamak için önüme geldiğinde "Veysel, kalem yazmıyor ağabey..." diyecektim ki.... Veysel'in suratını görünce vazgeçtim..

* Gerçekten merak ediyorum, birisi bana gelinin beline kırmızı kurdela bağlamak, konvoy arabalarının dikiz aynasına havlu asmak gibi ritüellerin nereden çıktığını açıklayabilir mi? Bir insanın bilincini belleğini kasaya kitleyip, "böyle olması gerekiyor" rüzgarına kendini bıraktığı en münhasır an sanırım bu evlilik halleri.

* Şuna karar vermiş durumdayım; bir düğünün eğlenceli geçmesi, ne şaşaya ne de harcanan paraya bağlı. O düğüne katılan gençlerin performansıdır düğünü alıp götüren. Otuz yıllık hayatımda, düğün organizasyonlarının kuru pasta limonata dan, havuz başı yemekliye geçiş sürecini takip edebilme şansına sahip olmuş bir nesilin ferdiyim. Son yıllarda katıldığım onlarca düğünde aldığım izlenim şudur: düğünler artık asli görevi olan, hayatını birleştirme oluşumunun mutluluğunu ön plana çıkarma ve bunu katılanlara yansıtma halinden iyice uzaklaşmış durumda. Onlarca organizasyon ayrıntısı, iki tarafında düğün öncesi gerilimlerinin yüzlerine yansıtması, fazla mekanikleşme tamamen katılımcılara yansıyor.Değişmeyen altın bir kural var, insan sadece rahat olduğu yerde eğlenebiliyor.

* Bu bilgiler ışığında bütün düğünü oynarak ve insanları dansa kaldırarak geçirdim. Yarın bir gün kamera görüntülerini seyredenler kim bu toparlak şebek oğlan diyebilirler.Bir ara gidip Dj'e " ne sıkıcı şeyler çalıyorsun, şöyle hareketli bir şeyler çalsana" diye posta koymam gecenin sonunda "Sen iyice Serdar'a, Demet'e bağlamışsın KeCe" diye düşünmeme yol açtı.

* Er kişilerin halihazırda bildiği bir gerçeki tekrarlamakta fayda var: hatun kişileri mezuniyet balolarındaki ve düğünlerdeki güzellikleriyle değerlendirmeyeceksin...Sonra üzülürsün...

7 Aralık 2009 Pazartesi

Galatasaray'ın Yediği Gol ve Bir Çift Kelam

* Son yazımda parmak pastığım konuyu tekrarlıyorum. Galatasaray'ın yediği gol, Fenerbahçe'nin GS'ye attığı ilk gole iptal edilmeli diyen ulemaların düşünce mantığına göre, net ofsayttır. Şut kaleye çıkarıldığı an en az 2 adet İBB li oyuncu ofsayt durumundadır. Bu futbolcular kalecinin görüş açısını kapatmak sureti ile pozisyona müdahil olmuşlardır, tevekkeli o kadar yavaş giden bir top gol olmuştur. Tekrar ediyorum: bu pasif ofsayt hususunu ülkemizde kimse net bilmiyor!!! Herkes kafasına göre anlatıyor.

* Edep Ya HÜ! önce kendi takımına bakacaksın sonra hakemlere laf edeceksin Aziz Efendi. Ayrıca son maçta yaşananlar Selçuk Dereli'nin BJK yarı final maçında yaptığı gibi bariz hak yeme değildi. O maçta iyi oynadın ama hakem sana kaybettirdi. Peki bu maçta ne yaptın? Maçtan sonra hakeme hak ettiğin lafı da etmiştin, helali hoş olsun (bkz kokart). Ama, bu maçta hakem demek ayıptır günahtır.

* Bu hakem olayları çok sıktı.Futbolcu olmak istemiş yeteneği yetmemiş, eğitim durumu belli olmayan, ne olduğu belirsiz bu adamlar kompleksleri doğrultusunda bu spordan rol çalmaya çalışıyorlar. Onları ne kadar çok konuşursak o kadar daha ön plana çıkmaya çalışacaklar. Hakem kavramı futbolun bir parçası olamaz, insanı zaaflar sebebiyle bu spora monte edilmiştir sadece.

* Dos Santos bir maç bek oynasa da ne olduğunu görsek. Zİra benim artık dayanacak mecalim kalmadı.

* Şu takıma brezilya ekolu geldiğinden beri çizgiye inen kanat oyuncusuna hasret kaldım. Topu alan içeriye kat ediyor arkadaş! Feenrbahçe maç içerisinde parmakla sayılacak kadar az orta yapıyor. Brezilya ligini izleyince bu futbola şaşırmıyorsun. Aynı temposuzluk, aynı kalitesizlik!

* Aykut Kocaman, bu ülkede bir ilki yapmış spor adamıdır. Diğer futbolcuların terbiyesizlik ve eğlencede sınrı tanımayacağı, uzun yıllardan sonra gelen bir şampiyonluk anında, takımdan uzaklaştırmak pahasına empati yapmıştır. Bu davranışı; adına "centilmen, efendi" gibi payeleri takılan futbolculardan hiç birisi yapamadı ve muhtemelen de de yapamayacak. Bu akşam ki basın açıklamasından sonra bir kez daha ona hayran kaldım. Bravo Aykut! adam kavramının ayaklara düştüğü bu aleme güneş gibi doğdun. Birileri gelir, dünyayı değiştirir... inanıyorum ki o birisi Fenerbahçe için sensin!

* Keita hakkındaki düşüncelerim bakidir.Bana göre dağınık ve yetersiz bir futbolcudur. Kendisini Youla ya benzetiyorum, küçük takım futbolcusu...

* Şu Avrupa Ligi kurası çekilse de 2 deplasman kovalasak...

* Fenerbahçe Trabzon'u deplasmanda yenecek, KeCe demişti dersiniz...

1 Aralık 2009 Salı

Delikanlının Galaksi Rehberi#2


Ey oğul,

* Unutma, bu hayatta her yere geç kalmayı adet edinmek psikolojik bozukluğa işaret eder. Birisini sorumsuzca bekletmek, hayasızlık örneğidir. " Arkadaş toplantılarına assolist edasıyla geç gideyim zira erken gidip gelenleri beklemek ezikliktir" mantığı güden zavallılığa haiz olma. Delikanlı adam; mekana önce gider, kıçına yer eder, gelen gideni keser. Bir ortama geç gittiğin zaman bütün bakışların kendisine çevrilmesinden hoşlanmaz,ders almaz ders verir.


* Rakıyı sek içerim diyen insanla içki masasına oturma. Herşeyin bir adabı olduğu gibi, eşyanın tabiatı da göz önüne alınırsa, rakı sek içilmez. Rakıyı sek içmek, şarabı sulandırıp içmeye tekabül eder. Rakı soğuk suyla içilir. Ehlikeyf gibi aparatlar işin şov kısmıdır ve mümkün mertebe uzak durulması caizdir. İçimi kolay diyerekten yeşil efe, kara ağa vs tarzı gliserin manyağı rakıları tüketmek bu kültüre yapılmış saygısızlıktır. Rakı dediğin Yeni Rakı, bilemedin Tekirdağ Rakısı dır.

* En az 1 Nazım Hikmet Şiirini ezbere bil.Sağa sola "bunalımdayım, çok moralim bozuk, depresifim" diye atıp tutmadan bir Kafka kitabı okumuş ol. Yok ben hayata neşeli yerinden bakmak istiyorum diyorsan "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" nü hatim et. Bu hayatı anlamak için kapasiteyi zorlamak gereksiz. Bu adamlar zamanında düşünmüş, yazmış. Bukowski'yi oku, saygı duy, hayran ol..ama onun felsefesini sağda solda savunma! hayatın Fatih Erkek Yurdu kıvamına gelir..dikkat!!

* İlk tanıştığın kız sana "Çok yaşanmışlıklarım var, beni çok kırdılar, çok yıprandım, kimseye güvenemiyorum" tarzı laflar ediyorsa, o kişiden arkana bakmadan uzaklaş.Kız milleti kendi derdini büyütüp senin sırtına yuklemeye bayılır. Ortada da bir şey yoktur aslında...Kaostan beslenen, seni kendi kafasınca baskı altına almaya çalışan hatun kişilere bıyık altından gül. Senin derdin sana yeter, elalemin sapının kendine göre haklı sebeplerle yaptığı hareketlerin senin üzerine yüklenmesine izin verme. Sen rehabilitasyon merkezi değilsin!

* Disko bar ortamlarında 3 arkadaş bir araya gelince futbol tezahuratı yapmaya kalkma. Bil ki; nerde içki içince tezahuratla sapıtan adam vardır, çekirdekçinin önde gidenidir. Bu adamlar tribünde susar, ortamı görünce coşar. Tezahurat tribünde olur, sosyal hayatta rakip taraftara saygı gösterdiğin sürece adamsındır. Hiçbir fanatik arkadaşını mağlubiyetlerden sonra arayıp kendi aklınca dalga geçme. Bu mağlubiyetlerinden sonra dalga geçme tribi, looser 40+ tribidir.

*Henüz 30 yaşlarının başında olmasına rağmen, yeni nesil hakkında " şimdiki gençler söyle, bunlar internet çocuğu, ay bu çocukları anlamıyorum" geyiği yapan düdüklerin, 90 lı yılların başında kafada bandana modasının yılmaz bir temsilcisi olduğunu unutma! ve hepsiyle muhabbeti kes. Lafı gelmişken söyleyeyim, sene 2009 ve hala bandana takanlar var...yorum senin...

* Siyasi görüşün ne? sorusuna "Atatürk'çüyüm, "dini inancın var mı" sorusuna "allaha inanıyorum ama din kavramına inanmıyorum" tarzı cevaplar veren ezberci ve taklitçi zihniyetten uzak dur. Unutma; kendini ve çevreni, bu feleğin çarkına çomak sokabilen insanlarla geliştirebilirsin. İsyan etmediğin sürece koyunsundur. taraf olmayan bertaraf olur!

* Entellektüel insan madagaskar kurbağalarının üreme sistemini bilen adam değildir. Akil adam yaşadığı toplum hakkında yorum yapabilen, ona uyum sağlayan adamdır. Bir yazarın dediği gibi: Afrikalı bir balıkçı için Shakespeare balık tutmayı bilmeyen bir ahmaktır! Bu memleketin sokaklarında yürüyorsan, bu toplumla nefes alıyorsan bazı şeylerden bihaber olmak senin ilgisiz ve cahilliğindir. Hence; "Fenerbahçe renkleri sarı kırmızı olan mıydı" sorusunu sorup " ben futbolla ilgilenmem ki ne bileyim" le üste çıkmaya çalışan, "Ali babacan kim ki? ben politikayla ilgilenmem" şeklinde densizlenen, "Neşet Ertaş' ı tanımıyorum" diye cahillenen kesim, isterse jazz dinlesin, müzikallerden operalara koşsun, kısaca cahildir! ve bu adamlardan vatana millete hayır gelmez...Dikkat..

* Önyargı kötüdür, klasik müziği sevmiyorum demeden önce bir kere Bach dinle.

muhtaç olduğu kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.