30 Haziran 2010 Çarşamba

Yağmurlu Hazirana Uymasa da...

BADEMLER ÇİÇEK AÇTI


SEN AĞAÇLARIN APTALI, BEN İNSANLARIN,
SENİ KANDIRIR HAVALAR, BENİ SEVDALAR,
BİR ILIMAN HAVA ESMEYE GÖRSÜN.
DÜŞÜNMEDEN GELECEK KARA KIŞ, AÇARSIN ÇİÇEKLERİNİ.
BENSE HAYRA YORARIM GÖRDÜĞÜM DÜŞÜ.
BİR GÜLER YÜZ, BİR TATLI SÖZ, AÇARIM YÜREĞİMİ HEMEN.
YEMİŞE DURMADAN ÇARPAR SENİ KARAYEL, BENİ KARASEVDA.
HEMDE BİLEREK KANDIRILDIĞIMIZI.
KAÇINCI KEZ BAĞLANMIŞIZ BİR OLMAZA.
KO DESİNLER BİZE ŞAŞKIN, SONU GELMESE DE HİÇBİR AŞKIN.
AÇALIM YİNEDE ÇİÇEKLERİMİZİ, SENDEN YANAYIM ARKADAŞIM.
HAVANI BULUNCA AÇ ÇİÇEKLERİNİ, NASIL AÇIYORSAM YÜREĞİMİ.
BELKİ BU KEZ KIŞ OLMAZ, BAKARSIN SEVDAN DÜŞ OLMAZ.
NASIL VERMİŞSEM KENDİMİ SON SEVDAMA,
VUR KENDİNİ SENDE BU GÜZEL HAVAYA,

Aziz NESİN

23 Haziran 2010 Çarşamba

İstanbul-Ankara....Asfalt Kader...



Yol: Mesafe hakkında sıkça dile getirilen bir yanlış var. Yol boyunca tabelalarda okuduğunuz gişeler arası mesafedir. 2 saatte gittim, 2,5 saatte gittim tarzı rüzgarlara prim vermeyiniz. Ankara Gişelerini geçtikten sonra 40 dakika daha yol gidersiniz. Bu işin doğrusu, optimum bir hızla, İstanbul Gişelerden Ankara'da gideceğiniz yere 4 saatten önce varamayacağınızdır Çamlıca Gişeler-Dilovası, İzmit Batı-Düzce, Tünel- Kızılcahamam sapakları arası hız yapmak için ideal satıhlar sunar. Fakat sürüş keyfi Tünel'den Bolu ya inen rampada tavana vurur. Ankara'ya yaklaştıkca bitki örtüsünün yeşilden sarıya döndüğünü görürsünüz. Yol boyunca, tabi ki, ilgi çekecek hiç bir şey yoktur. Uzun lafın kısası sıkıcı bir yolculuktur.Yukarıda da belirttiğimiz gibi Sakarya Ovası, güzergahtaki en geniş ve düz yolu barındırır. Arabanızın ne kadar hız yapabileceğini denemek için birebirdir.

Hava koşulları&Yol Çalışmaları: Çamlıca Gişeler-Çayırova arası bölge yılın 10 ayı yağış alır. Kurtköy'e yakın olduğundan mı bilinmez, bu kısımda hiçbir radyo da doğru dürüst çekmez. Stresli ve sevimsiz bir sürüştür. Bolu dağına doğru hava çöker, insanın içini kasvet kaplar. Düşünüldüğü gibi tünel asla hava koşullarından dolayı kapanmaz. Sadece neden olduğu anlaşılmayan tamiratlara bir çok kez tek şeride düşer. Tünel in iki çıkışındaki iniş rampaları yolculuğun en tehlikeli bölümleridir. İki taraftaki viyadük de, hiçbir sorun olmamasına rağmen, kış aylarında tek şeride düşürülür. Hence the expression: Viyadükler yollardan önce donar....Mevsim şartlarının en sıkı olduğu kısım Cankurtaran Geçidi'dir. Sıcaklık yaklaşık 10 derece düşer. Kış aylarında görüş mesafesini sıfırlayacak bir tipi olur.Dikkatli olunmasında fayda vardır.

Benzin Durumu&Molalar: Sadece belirli markalardan benzin almak durumunda/isteğinde olanlar için bir diğer önemli husus, yakıt planlamasını doğru olarak yapabilmektir. Mesela BP'ciyseniz tek şansınız Körfez'deki benzincidir, bunun dışında TEM olsun eski yol olsun güzergahta başka bir BP bulamazsınız (Hendek Sapağından sapıp 45 dakika kaybetmeyi göze almazsanız tabi..). Eğer böyle bir şartınız yoksa Cankurtaran Geçidi'ndeki Opet'i öneririz. Dağ havası ve yakıt kalitesi sizi tatmin edecektir. Güzergahtaki öteki Opet, birçoğumuza aşina olan Gebce Mehmetçik Vakfı İstasyonudur.Outlet Center'lardan alışveriş de yapmayı dilerseniz yeni açılan Düzce Park Outlet zengin bir alternatif sunabilir. Fakat unututulmaması gerekir ki uzun molalar yola konsantrasyonu azaltır. Son bir tavsiye, Ankara giriş ve çıkışındaki M Oil den asla yakıt almayın...Ben yolda kaldım ordan biliyorum...

Radar: Radarlara dikkat etmezseniz canınız yanar. Bir gün evinize veya işyerinize gelen, plakaya yazılmış cezalar tadınızı kaçırır. Fecaat ın size eşsiz kıyağıyla radarlara yakalanmadan seyrüsefer yapacaksınız, stay tuned.... İlk olarak İstanbul sınırına kadar hız yapmamak faidelidir, zira seyyar radarlarlara seyrek de olsa rast gelebilirsiniz. Bolu Tünelinin içinde hızı 80 e kadar düşürmek caizdir. Oradaki elektronik kameralar 7/24 çalışır ve affı yoktur. Tünelden sonra, otobanda 4 yerde radar vardır. Birincisi Bolu Batı birleşimi, ikincisi Gerede Rampası, üçüncüsü Gişelere 1 km kala yüksek gerilim hattının dibi,dördüncüsü ise gişe girişinde orta şeritteki girinti...Bunlardan sadece son saydığım uygulamalı radardır. Diğerlerine yakalandığınızı postacı kapınızı çaldığında anlarsınız. Bunun dışında Ankara'ya girişte muhtelif radarlar vardır, onlara da siz dikkat edin artık... Tabi gönül ister ki kimse hız yapmasın hepimiz kardeşce yaşayalım...bu dediğime siz de inanmadınız biliyorum...(Otobanda 130 km/h hız limiti mi olur ulan!)

Kayıntı: Gelelim en eğlenceli kısıma...Bolu tüneli yapıldığından beri, yol üstü lezzet duraklarının eski havası kalmadığı aşikardır. Otoban kenarındaki mekanların fahiş işgaliye masrafları hepsini fabrikasyon üretime zorlamaktadır. Eğer İstanbul-Ankara seferi yapıyorsanız Selahattin Usta nın Akçaabat Köftecisi mantıklı bir seçimdir. Lezzetli ucuz ve hızlıdır,ikramcıdır, üçün beşin hesabını yapmaz..severiz Selo'yu.. Bu güzergahtaki Berceste'lere (Biri Sapanca da biri Düzce de olmak üzere) kesinlikle itibar etmeyin. Bu iki mekan kalitesi yetersiz ve servisi ağırdır. Fakat Ankara-İstanbul istikametindeki Berceste, Bolu Dağındaki şaşalı günlerini hatırlatmaktadır, pirzola ve böbreği denemeniz de fayda var. Eğer İsmail Usta'nın dağdaki mekanının müdavimiyseniz otoban tesisinde hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Fast food tarzı sevenler için Mc olsun BK olsun güzergah boyunca mevcuttur.Mütevazi, ucuz ve lezzetli bir yemek peşindeyseniz Ankara girişindeki M Oil in tesisleri sizi tatmin eder. Tabi burada, şehirlerarası güneydoğu otobüs yolcularıyla beraber gürültülü bir yemeği göze almalısınız. Ankara-İstanbul istikametindeki Köroğlu, Metro-Dörtdivan gibi tesislere itibar etmeyin. Zaten büyük şairin konuyu bir çırpıda özetleyen söylemine istinaden, Ankara'dan dönüşte mutluluktan coşacağınız için, aklınıza çok yemek yemek gelmeyecektir. Yiyecekseniz de Berceste de yiyin dedik zaten efem....

Tabi bunca şeye dikkat edip seyahatınızı bitirdikten sonra karşılaştığınız: gri binalar, tuvalet fayanslı altgeçitler,Şirinler gibi tek tip giyinmiş memur kalabalığı ve suratsız çehreler olacaktır. Daha önce söylediğimiz gibi insan rahat ettiği yeri sever. Biz artık alıştık Ankara'ya, hatta sevdik onu... İçinde çok sevdiğimiz dostlarımız da var hattızatında...Fakat gönül isterdi ki Türkiye'nin başkenti Antalya olsun Marmaris olsun...

Ankara hayatımın bir parçası...yaklaşık 4 yıldır bu böyle..

Bu seferlik yolculuğu yazıyorum...belki bir gün Ankara'yı da yazarım...

10 Haziran 2010 Perşembe

Delikanlının Galaksi Rehberi #4


Ey oğul:

*Delikanlı adam konuşurken karşısındaki adamın orasına burasına dokunmaz. Tik mahiyetinde omuzuna vurmaz.Kimseye el şakası yapmaz. Sokakta, kankası da olsa, hiçbir erkekle birbirine sarılarak yürümez. Unutma, 2008 Avrupa Şampiyonasındaki Hırvatistan maçından önce, rakip ülke gazeteleri, vatandaşlarını "maç öncesinde sarmaş dolaş gördüğünüz Türk'leri gay sanmayın bu onların kültürü" diyerekten uyarmıştı. İşte bu satırların yazarının milli gururu, çuval geçirme olayında bile bu kadar zedelenmemişti Sayın Fecaat severler.... Türk Budun ertin ökün!

*Bir hatun kişiyle; gelecek planları, hayatta ne yapmak istiyoruz, nasıl bir işimiz olsun diye geyik çevirken eğer :"Ben bir cafe açma istiyorum, ufak bir şey olsa da olur, bu konuda kendime güveniyorum, düşünsene sadece arkadaşlarım bile gelse yeter" tarzı laflar duymazsan o kızı anında terket. Unutma ki bu topraklarda yaşayan her dişinin bir cafe açma kolpası vardır ve daha açabilene rastlanmamıştır. Bunu itiraf etmeyen ya yalancıdır, ya başka beklentileri vardır. Bir kız hayatta en çok onun ne kadar güzel cafe işletmecisi olabileceğin söylenmesinden hoşlanır. Baktın ilişki boka sarıyor ver "Ya sen bu pasta kek işinde çok iyisin bence bunu genişletmelisin"'i olmadı mı? ver " ya senin insan ilişkilerin çok iyi daha sosyal bir iş yapmalısın"'ı o da mı olmadı!? ver "Senin muthiş bir organizasyon yeteneğin var bunu değerlendirmelisin"'i ....bu cendereden çıkabilecek bayan olamaz...

*Delikanlı adam, hiç bir surette, iç çamaşırlarını etrafa teşhir etmez. İç çamasırı namahremdir, lastik kısmındaki markayı millete gösterip hava atıcam diye şaklabanlık yapmanın alemi yoktur. Sonuçta don dediğin; son damlanın emildiği, istenmeyen ereksiyonların berteraf edildiği, dengesiz yükün absorbe edildiği, işlevsel bir bez parçasıdır. Ona başka anlamlar yüklemek efemineliğe kayar. Hattı zatında ""aa çocuğa bak CK boxer giyiyooo" diyip meşke gelen, varsa, hatun kişilerin de ekseriyetle zeka seviyesi aşikardır.

* Unutma, bu hayat insanlığı, eşitliği, kardeşliği anlayabilen kişilere yakışır. Her ne olursa olsun: "Abi Hitler haklıymış, tamam milleti sabun yapmış ama bir sebebi varmış", "Adam çalıyor ama iş de yapıyor", "Ben azınlıkların hakkına saygılıyım ama...." tarzı cümleler kuran kafaları etrafından uzak tut. Katilleri yüceltenler suç ortaklarıdır. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın...

* Delikanlı adam sağda solda çok kitap okuduğuyla övünen şahısları izlemeye alır. Kitap dediğin "Aşk" romanıysa veya kolpadan derin devlet araştırmalarıysa, o şahsı kaale almaz. Her ortamda bozar. Hayatı boyunca bir Rus Klasiği okumamış adama cahil muamelesi yapar. Beyaz Serinin 2000 li yıllar versiyonunu okumak insana ne kazandırır, o da başka bir araştırma konusudur.

* Delikanlı adam konuşurken "atıyorum", "sallıyorum" tarzı ibareler kullanan kişilere sert yapar. Hele ellerini şu an tarif etmek istemediğim şekile sokup " tırnak içinde söylüyorum" tarzı mevzu destekleyici sortiler yapana mesafe koyar. Türkçe'nin, cümlelerin yan anlamını konuşma dilinde ifade etmekte yetersiz kaldığı malumdur. Fakat bu bile abesle iştigali haklı çıkarmaz. İki cümle fazladan konuşursun o anlamı sağlarsın...adamı deli etmeyin...

*Hadi olmaz ya...Cafe işi tutmadı mı...ver halka ilişkiler veya reklamcılık gazını...!! olmazsa kapatıyorum bu blogu...daha ne diyeyim sana...

Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur...

8 Haziran 2010 Salı

Büyüklük..?


Aşağıdaki yazıya verilemeyecek cevaptır büyüklük.

Mesela Bir Galatasaray'lı bu yazıyı okuyunca "ehühühü bizim de UEFA kupamız var ama" der. Aradan 10 yıl geçse de konuşacak başka bir şeyi kalmamıştır çünkü...

Veya bir BJK'li bu yazıya nasıl cevap verebilir "ekiekieki..ama siz timsah dansı yaptınız laaaaan!!" çünkü onunda Çarşı'sından başka bir şeyi kalmamıştır.
Büyüklük bu yazı okunduğu zaman kursağa takılan şeydir..Başka takım taraftarlarının kendilerine itiraf etmekten korktukları şey, işte tam o yutkunmanın içerisinde saklıdır. Yutkunduktan sonra söylenecek şeyler aslında hep taca çıkar..

İşte bu yüzden Tek Büyük Fenerbahçe'dir...İtiraf etmekten imtina edenlerin suratına, bu gerçeği daha çook uzun yıllar vurmaya devam edecektir bu camia.





Fenerli bir dosttan Hasan Cemal'e


MAHFİ
EĞİLMEZ

Ekonomi

06/06/2010

mahfie@gmail.com
Ligin son maçı öncesinde yazdığı yazıda Fenerbahçe’nin Trabzonspor’u yenerek lig şampiyonu olacağı beklentisi içinde olduğunu ve o nedenle üzüldüğünü dile getiren sevgili Hasan Cemal, Fenerbahçe şampiyonluğu kaçırınca bu kez Fenerli dostları için üzüldüğünü anlatan bir yazı yazdı. Hemen yanıt yazacaktım ama daha bizim için sezon bitmemişti, hala kovaladığımız erkek basketbol ligi şampiyonluğu vardı, onu da bekleyip öyle yazmaya karar verince ara uzadı. Ama ne yapalım biz Hasan Cemal gibi sezonu iki ay önceden kapatıp kenarda duramıyoruz. Aslında bu anlamda Fenerbahçe taraftarı olmamak büyük bir avantaj sağlıyor insana. Uğraşı alanın daha sınırlı, sezonu erkenden kapatıyorsun, baktın kendi takımında iş yok başka takımları tutuyorsun, alternatif çok yani. Oysa Fenerliysen basketbolu, voleybolu, atletizmi kadınları erkekleri derken sezon bitmek bilmiyor, ayrıca her alanda final oynadığın için başka takımları tutmak gibi alternatiflere de sahip değilsin.

En popüler üç spor dalı olan futbol, basketbol, voleybolda erkekler ve kadınlarda 2009-2010 sezonunda uğrunda mücadele edilen Türkiye lig şampiyonluğu kupası ve Türkiye kupası toplamının sayısı on. Fenerbahçe altı kupa, Bursaspor, Trabzonspor, Efes Pilsen, Galatasaray ve Ziraat Bankası birer kupa aldı. Bu sonuçlara göre Fenerbahçe bu beş dalın dördünde Türkiye şampiyonu olarak ve futbolda da Türkiye ligi ikincisi olarak Avrupa şampiyonlar ligine gidiyor. (Fenerbahçe taraftarı takımlarının her branşta şampiyon olmasına o kadar alıştı ki şampiyonluğu kaybettiği maçtan sonra futbolda da şampiyon olduk sanarak kutlamaya kadar vardırdı işi.) Bursaspor futbolda, Efes Pilsen erkek basketbolda (Fenerbahçe’nin ardından lig ikincisi olduğu için), Galatasaray bayanlar basketbolda (Fenerbahçe’nin ardından lig ikincisi olduğu için), Vakıfbank Güneş Sigorta TT (Fenerbahçe Acıbadem’in ardından lig ikincisi olduğu için), Eczacıbaşı Zentiva (üçüncü olduğu ve wild kart uygulamasından yararlandığı için) Avrupa şampiyonlar ligine gidiyor.

Yani Fenerbahçe futbol, basketbol ve voleybolda erkekler ve kadınlar branşları olmak üzere 5 dalın 4’ünde Avrupa şampiyonlar ligine doğrudan giderek bir Avrupa rekoru kırıyor. Futbolda da elemeleri geçerse Avrupa şampiyonlar ligine gidecek. Bu başarıya en yakın spor kulüpleri Barcelona, Real Madrid, CSKA Moskova olmuş şimdiye kadar. İlk ikisi iki alanda (futbol ve erkek basketbol) CSKA Moskova ise bayan basketbol da dahil olmak üzere üç alanda Avrupa şampiyonlar ligine katılmış.

Bu yıl Fenerbahçe ile Galatasaray bu beş dalda 19 kez karşılaşmış bulunuyor. Galatasaray, Fenerbahçe’ye karşı tek galibiyeti bayan basketbolda kazandı. Geri kalan 18 maçı, futbolu, basketbolu, voleybolu, kadını erkeği demeden Fenerbahçe kazandı. Fenerliler internette diyorlar ki: “Bildiğiniz bir oyun varsa söyleyin onu oynayalım.”

Galatasaraylılar, Fenerbahçe’nin rakibine göre bazen Trabzon’u, bazen Eczacıbaşı’nı, bazen Güneş Sigorta’yı bazen Efes Pilsen’i bazen Ziraat Banka’sını tuttular. Sevgili Hasan Cemal yazısında diyor ki “Ben o akşam Galatasaray maçını değil, Fener maçını seyrettim.” Normaldir çünkü çoğu Galatasaraylı, kendi takımını bırakıp son üç haftada Fenerin maçlarını seyretti ve karşı takımı tuttu. Bir Fenerbahçe taraftarı internette yazıyor: “Dünyada en şanslı taraftar final maçlarında kendi takımını tutabilen taraftardır.”
İşte böyle sevgili Hasan Cemal, senin “Fenerli dostlarım için üzüldüm” dediğinde aslında takımının bütün bir yıl Fenere karşı her dalda kaybetmesinin verdiği üzüntüden bir nebze olsun kurtulduğun için sevindiğini biliyorum. Öyle olduğunu bilmesem derdim ki: Sana ne hocam Fenerbahçe’den? Bırak ona biz üzülelim ya da sevinelim, sen kendi tuttuğun spor kulübünün haline bak.

2 Haziran 2010 Çarşamba

İdare Edin...



Benim adım Alfonso, Brezilya'da yaşıyorum....İdare edin...
Burdan bakınca ülkenizin güneydoğusunda işgal atındaki Kürdistan'ı görüyorum...idare edin..
Bu insanların kendi devletlerini kurmasına izin vermiyorsunuz. Yıllarca onları baskı ile sindirmeye çalıştınız....İdare edin...
Onların bağımsızlık savaşçıları terorist olarak adlandırıyorsunuz, fakat Diyarbakır Cezaevi işkencelerinin, 33 kurşunun, bok yedirmelerin mimarlarını kahraman olarak görüyorsunuz....İdare edin...
O bölgedeki insanlar aç ve eğitimsiz yakın zamana kadar kendi dillerini bile konuşmaları yasaktı....İdare edin...
Oraya Brezilya'dan insani yardım gemileri yolladık. Tabi bu gemiye siyasi ve amacı yardım olmayan onlarca insan aldık ama sonuçta amacımız yardımdı....Gerçi oralarda deniz yok ama idare edin...
Bu gemileri kendi kara sularınıza sokmayacağınızı günlerce önceden söylediniz ve tepkinizin sert olacağını belirttiniz fakat ülkemiz size naif olmanız konusunda telkinde bulunmuştu....İdare edin...
Tamam gemi üzerindeyken bizi onlarca kez uyarmanıza rağmen niyetimizi açığa çıkaran eylemlerde bulunduk....İdare edin...
Benim ülkemde; işkencede ölenler, göz altında kaybolanlar var. Benim ülkemde polis ve asker terörü var. Benim ülkemde dur ihtarına uymadığı, taş attığı için çocuklara ateş ediliyor ama sizin askerinizin daha naif olmasını beklerdim....İdare edin...
Siz katilsiniz biz barış havarisiyiz...Hükümetimin size en sert tepkiyi göstermesini bekliyorum....İdare edin...