20 Eylül 2010 Pazartesi

Beni Yaşamımla Sorgula*



* Bu hayatta; Fenerbahçe-Bjk maçını bile, kombine sahibi olunmasına rağmen, göz ardı etmeme vesile olabilecek arkadaşlarımın olması güzel bir şey. Ne demiştik, insana insan böyle günlerde lazım. Verdik kombineyi, vurduk Ankara yollarına...Sağ olsun arkadaşlar canlı olarak mesajlarla verdi maçın gidişatını. Çok da bir şey kaybetmedik hani...Ulan Fener! sana çok pis laflar hazırladım, bekletiyorum bir yerlerde...

* 2007 Yılında Konya'da bir arkadaşımın düğününe gitmiştim. Orada yaşadıklarımın akabinde bizim malum "Atina'lının" düğününde müzik eşliğinde duvara bakan Yunan'lıları görünce, halkımızın ne kadar oynamaya meraklı olduğuna kanaat getirmiştim. Bu son gittiğim düğün de aynı şeyleri hatırlattı bana. Bizim Karadeniz düğünlerinde anlamsız bir horon vardır (Rize Horonu düşünülenin aksine çok sıradan ve sıkıcıdır), bahsettiğim Konya düğününde inanılmaz bir kaşık havası ritüeli vardı (Oynayanlar durmadan kaşıkları kırıyorlardı, düğün sahibi de hemen yeni kaşığı temin edip oynayanlara veriyordu. Racon böyleymiş!). Bu gittiğim düğündeyse yarı Angara yarı Doğu Aadolu konsepti vardı. Davul zurna ve halay üçlüsü...sen nelere kadirsin...Üç tip düğünü değerlendirme alırsak şu sonuca varabiliriz. En sıkıcı düğünler İstanbul'daki Beyaz Türk Düğünleri! Bir Demet, Serdar çalacak ki coşacaksın...geçiceksin efendi...kafaya kravatın geçirilmediği düğün eksik düğündür...bunu bilir bunu söylerim. (Vedat Özdemiroğlu'ndan: Ruslar için Çaykovski neyse, Demet Akalın bizim için tam tersidir...:)

* Dünya'nın en güzel, en arşivci insanlarında Suner, bana yukarıdaki fotoğrafları mail attı bugün. İlk arabam ve ilk telefonum...Özellikle 96 yılında aldığım, Sahra Telsizi tadındaki Siemens'e dikkat! İnsanın ilk göz ağrısı bir başka olur, fakat sadece o telefonla yaşadıklarımın güzel olmasıdır beni hüzünlendiren. İtiraf etmeliyim ki boktan bir telefondu. Siemens cep telefonlarının neden piyasadan silindiğine cevaptır bu tasarım. Tipe bak! Alsana herkes gibi Ericcson 337, neyin peşindesin be adam! Arabaya gelince...Onu da severiz (Citroen ZX), ayrı. Ama onlarca deneyimimden sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki: Fransa'dan ya peynir ya şarap alacaksın, arabasının yanından geçmeyeceksin arkadaş.

* İnsanın Tübitak'ta çalışan arkadaşları olması bir hava sebebi midir? mesela birisine desem ki"Tübitak'ta çok çevrem vardır, her türlü işini hallederim" prim yapar mıyım bu alemde? Beni bilimsel çevresi olan şahşına münhasır biri olarak adlederler mi? İşin gerçeği benim ilgili arkadaşlarla yaptığım sohbetler genelde "hangi ülkede ne ucuza temin edilir?" "Avrupa birliği kredileri nasıl alınır" konseptlerinden öteye geçmiyor. Hayır sağda solda hava yapıyoruz ama altını dolduramıyoruz. En son gittiğimde nihayet söyledim, bari Tübitak Yayınlarından 2 bilimsel kitap ateş edin de evde gösterip mahçup olmayalım sağa sola.

*BTW severim Tübitak'lı Gürcan ile Didem'i...Ankara'nın en güzel yanını almışlar. Anadolu'nun ortasında dingin bir hayat. Memur zihniyetinin ecnebi kültürüyle update edilmiş hali. İstanbul'a taşınmayın! bozarsınız kendinizi...Son bir iltifat, şu ana kadar gördüğüm en sıkıcı olmayan evlilik!..Müzikale gelmesem olma mı?

* Tübitak demişken...Mevcut başkanı, zamanında bizim fakültenin dekanıydı. Tabi biz de her Türk genci gibi 1. sınıfta uzatmışız saçları omuzumuza kadar. Bu arada kalmadı o kültür.Uzun saçlı erkekleri beğenmiyorum diyen hatun ekolüne karşıyız. Türk Genci'nin topluma karşı bir isyan kalesini daha yıktınız, mutlu musunuz? herkes asker traşlı ve sakallı...Bu mudur yani! Neyse, o zamanlar Fakülte Avrupa Kalite Ödülüne aday olmuş. Büyük olay bu, topyekün hummalı şekilde yarışmaya hazırlanılıyor. Herkesin gözü fakültenin üzerinde. Tabi bizim; tek derdi akşam nerde rakı masası kursak olan, makina mühendisliği tayfasının umurunda değil bu çalışmalar. Birinci olursak sağda solda hava atıp pirim yapacağız, o kadar. Bugün bile neden kazanamadık bilmem! Yarışmadan önce bir gün İzmir'li sınıf arkadaşım Özün ile fakülte merdivenlerinde oturuyoruz. İkimiz de Umut Sarıkaya tiplemelerinin hakkını veriyoruz: keçi sakal, t shirt üzeri oduncu gömlek, postal ve tabi ki uzun saç..Makine Mühendisliği öğrencisi olmanın gereği olduğu gibi bir şakalaşma sonucu asıldık birbirimizin at kuyruklarına.İkimiz de yerlerdeyiz! ben diyorum bırak, o diyor önce sen bırak. Yaklaşık 5 dakika yerde hareketsiz kaldık.O sırada mevzubahis dekan üst düzey bir komutana, fakülteyi kalite çalışmalarını göstermek suretiyle gezdiriyormuş. Bir anda karşılarına yerlerde sürünen biz çıktık. Kadıncağız önce bir yutkundu, sonra yanındaki komutana "işte bu da öğrencilerimiz" dedi. Komutanın bakışı unutamıyorum. İlerde askere giderken o adam aklıma gelmişti. Bir denk gelsek "Full Metal jacket" modeli yaşatırdı bana herhalde...Dekanı ondan sonra her gördüğümde de yolumu değiştirdim. O işi de o şekil bağladık..oluyor böyle rezillikler efenim, hayatı brut ele almak lazım.

* Kolpa editöre de söyledim geçenlerde. Hayatı müsbet bilimler üzerinden yorumlamak trend..Rasyonel olmayan; Secret-Karma vs. kolpaları, "Evrende bir enerji var" geyikleri, hakkettiği gibi dayanaksızlıktan çamura saplandı.Amerikan dizi ve film sektörü de bayağı bir yol yapıyor atom fiziğine. Şu CERN deneyinden beklenen sonuç çıksın, "okyanus öteciler"'e meseleyi aşırı derecede çirkinleştirmeyi düşünüyorum.

* Kürtçe eğitim iyi hoş da..bu arkadaşlar ÖSYM sınavlarına nasıl girecek. O metadolojiyi Kürtçe öğrenip Türkçe sınav çözmek olur mu. Hadi çevirmenle farklı kitapçıklar hazırlandı diyelim. Yok yanlış tercüme, yok anlam kayması. Bin tane sıkıntı çıkar. Biz daha Türkçe sınav yapmayı beceremiyoruz. İkinci dilde durmadan sınavlar iptal olur. İlerde de Alanya'lı Ruslar da kendi dillerinde ister. Al sana ÖSYM de gereksiz istihdam. Sonra devletin sırtında kambur var.Boykotton önce bunları tartışalım.

*beni yaşamımla sorgula
iki gözüm
beni yüreğimle
beni özümle.

bilimle anla beni
felsefeyle anla beni
tarihle anla beni
ve öyle yargıla.
(Ersin ERGÜN)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder